Image

Turabi Saltık
Kafkas Tarihinden Yapraklar
Turabisaltik@mynet.com
Tüm Yazıları

10 Haziran 2014, Salı

“Samanyolu”nun Öyküsü

Turabi Saltık

“Samanyolu”nun Öyküsü

Doğada ve insanda, her olay, belli bir nedenin etkisi altında meydana gelmişti. Bütün olaylar arasında bir ilişki bulunduğunu kabul eden felsefi bir görüşe göre, efsanelerde Samanyolu nasıl oluşmuştu? Halkların kültürlerinde nasıl yer edinmişti? Efsaneler, her vakit var olmuş kültürleri etkilemiş, güzel ve büyük şeyler oluşturmuşlardı. Derin ve tam olan bir bilgiye dayanmıyorlardı. Bilmek, tanımak, anlamak anlamında, bilinircilik olarak, insan yaşamında yer edinmişlerdi. Kafkasya’da, Anadolu’da, Antik Yunanistan’da Samanyolu üzerine efsanevi bakışlar değişikti. Antik Yunanistan’da Zeus, gökyüzünün tanrısı olan bir baş tanrıydı, efsaneye göre bir gün, kendi kendine düşündü dedi ki;

“İnsanların, dolaysıyla tanrıların rahat etmeleri, ıstıraplardan kurtulmaları için eşiz bir kahraman yaratmalıyım! Bu kahraman, insanları bütün tehlikelerden, kederlerden, uzaklaştırmalı, onları rahata eriştirmeli, kuvveti ve iyilikleriyle dünyayı kötülüklerden temizlemeli!”

Böyle söyleyerek karanlık bir gecede Olympos dağından aşağı, düzlüğe indi, Thebai şehrine geldi. Orada güzel, muhteşem bir sarayda, boyu bosu, endamı, göğsünün olgunluğu, vücudunun, yüzünün güzelliği ile bütün kadınları geride bırakan Alkmene adında bir kraliçe yaşıyordu. Bu eşsiz güzelin, ünlü kraliçenin kocası o an sarayda değil, savaştaydı. Alkmene’yi ürkütmeden, hiçbir şüphe uyandırmadan elde edebilmek için, baş tanrı Zeus kraliçenin kocası şekline girerek, sarayın kapısını çaldı. Kapıcı ve muhafızlar, krallarının geldiğini sanarak sevindi, onun etrafına toplandılar, onu Alkmene’nin yanına götürdüler. Zeus’u, kocası sanan Alkmene, kendini onun kolları arasına attı. O an şehrin üzerine altın yağmuru yağdı. Alkmene tanrılar tanrısı Zeus’tan hamile kaldı. Herakles bu ilişkiden doğdu. Bu güzel kraliçenin gürbüz çocuğu doğar doğmaz, Zeus’un karısı Hera durumu anlayınca, kıskançlık gösterdi. Yeni doğan çocuğu öldürmek istedi. Zeus, onu Olympos’a getirdi, Hera’dan gizledi. Çocuk Herakles’in beslenmesi lazımdı. Zeus, bir gün çocuğu aldı, gizlice uyuyan Hera’nın göğsüne yaklaştırdı. Çocuk Herakles, tanrıçanın memelerini bolca emdi. Hera’nın sütüyle karnını doyurunca memeyi bıraktı, Zeus’a yüzünü döndü, gülümsedi. Fakat çocuk Herakles, Zeus’un karısının memesini o kadar kuvvetli emmişti ki ağzını memeden çektiği halde Hera’nın sütleri memelerinden akmaya devam etti, bu beyaz sütler gökyüzüne savruldu, “samanyolu”na dönüştü. Antik Yunan efsanesine göre Samanyolu böyle oluşmuştu.

Yukarı Mezopotamya Dersim’de Samanyolunun oluşması efsanesi ise daha değişikti.

Bir zamanlar iki komşu; iyilikte, kötülükte dayanışma geliştirmiş, ikrar vermiş, aralarında yol kardeşliği kurmuş, musahip olmuşlardı. Birbirlerinden habersiz, birbirlerinden gizli iş yapmayacaklarına dair sözleşmişlerdi. Aradan geçen uzun yıllardan sonra, fırtınalı, karlı, uzun bir kışı günü, hayvancılıkla uğraşanmusahiplerden birinin samanı tükenmişti. Hayvanları ölmek üzereydi. Musahibine haber vermeden onun samanlığına gitmiş, bir çuval saman almıştı. Hızır, musahibine haber vermeden saman alan adama kızmış, sırtındaki saman çuvalının dibini delmişti. Adam, çuvalıyla eve dönerken, delik çuvaldan dökülen samanlar gökyüzüne savrulmuştu. O günden sonra Dersimliler; ‘samanlı yol’ anlamına gelen gökteki o beyaz yola, “Raye Sımeri” yani “Saman Yolu” demişlerdi.

Kuzey Kafkasya’da ise Samanyolu efsanesi daha farklı öyküleştirilmişti. Derler ki:

Çerkeslerin bir köyü vardı. Köylüler, bolluk ve bereketten şımarmış, peynirlerden, ekmeklerden top gibi oyuncaklar yapmış, birbirlerine atacak kadar ileri gitmişlerdi. Yaşlısı, genci şımarmış, yoldan çıkmışlardı. Köyde, kocası ölmüş, küçücük kızıyla yaşayan, dul bir kadın vardı. Dürüst, saygılı ve erdemli bir tek o kalmıştı. Bir gün, bir dilenci geldi köye. Şımarık köylüler onu taşladı, köpekleri saldılar üzerine. Bir tek o dul kadın dilenciyi korudu, evine aldı, karnını doyurdu. Akşam olup karanlık bastığında: “Sana bir şey söyleyeceğim” dedi ev sahibine. “Ben dilenci değilim. Bu köyü cezalandırmaya geldim. Bu köy batacak. Sen kapını, pencereni sıkı sıkıya kapat, dışarı çıkma” dedikten sonra, çekip gitti.

Dul kadın söyleneni yaptı. O gittikten sonra bir fırtına koptu, yağmurla her yanı bir gök gürültüsü kapladı ki bir kıyamet... Meraktan perdesini araladı, dışarı baktığında, bir gözü kör oldu. Diğer gözüyle ince bir ışık gördü. Oradan yürüyüp gidiyordu dilenci kadın. Hemen pencereyi, kapıyı kapattı. Sabah olunca dışarı çıktı, köyün sulara battığını gördü. Bir tek o dilenci kadının üstünde yürüdüğü ince uzun, bir yol uzayıp gidiyordu gökyüzüne doğru. O günden sonra Çerkesler, “İyi Kadının Ayak İzi” anlamına gelen “Şüzışü YiğoğuIhağu” yani “Saman Yolu” dediler o yola.

Öte yandan biliminsanları yaşadıkları çağdan yüzlerce yıl ileriyi görüyorlardı. Daha o zamanlar en uzağı görenlerden biride Abelar adında bir bilimciydi. O güne kadar bilinenlerden ayrı bir düşünce katmıştı insan yaşamının olduğu coğrafyalara. Abelar, egemenlerin baskıları karşısında kalınca, ölmeden önce kendi fikirlerinden dönmüştü. Dönek biri olmakla beraber görevini yapmış, Samanyolu’nun bir yıldız kümesi olduğu fikrini ilk o bulmuştu.

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.