Image

Oubykh Mektupları
Oubykh Mektupları
oubykh@hotmail.com
Tüm Yazıları

01 Kasım 2013, Cuma

Oubykh mektupları

 

Trenin kalkmasına üç saat var...
Kapı çaldı, beşine eşlik eden 'en genç', 'en güçlü' girdi içeri, beşiyle birlikte üstelik...
En genç olanla, adı en güçlü olanla arkadaş olduk, ikimizde konuşamıyorduk, o benden daha fazla anlıyordu...
Kolay değil, bir dilbilimcinin torunu olunca, en güçlünün anlamaması mümkün mü ?
En güçlü, en genç olan torun, konuşmaya başlayınca dile gelecek anadilinde...
Yolcu olduğumu duyunca, trenin kalkacağını duyunca, yıllar önce yaptığı gibi yaptı...
İsmini verdi, benden selam söyle, dedi...
Müzede çalışan akrabasını sordum...
Onunla çalıştığını düşündüğüm, efsaneleri kağıda dökeni sordum...
İç geçirdi, yıllarca birlikte çalıştık, dedi...
Yıllar önce yaptığını yaptı...
Dost olmuşlar o zamanlar...
O zamandan bu yana...
Telefonun yazdırıldığı dönemmiş...
Daha anlatılan hikayelere hiç başlayamadım...
Daha gördüklerimi anlatacağım...
Daha gördüklerimi yazacağım...
Dokuz günde, dokuz gecede...
Dokuz seneyi yazacağım...
Üç gecesi uykusuz geçen dokuz gece...
Önce, karnıyarık yemediğim geceden başlayayım, dedim...
İlk gelen maya ile yapılan yoğurdu, kaşıkladığım geceden başladım...
Bir sabah öncesi, doya doya yediğim kaymak...
Doya doya yediğim kaymak yanında, buz gibi bir bardak, üstünde hala kaymağı olan süt kokan süt...
Biter mi...
Kezban’ın çok sevdiği o kaymağın üstüne, bir kaşık bal, çaya konan cinsden hani...
Hele Jankat’ın alıp, unuttuğu peynir...
Kızartılan hamur kokusu mutfaktan daha çıkamamış, iştah açtıkça açıyor o koku...
Bir tabak içinde, üst üste konmuş halujlar...
İşte dünden kalanların, aklımdan çıkmadığı...
Yoğurt...
Sıcak bir börek...
İçi sevgiyle dolu...
İlk geldikleri zamanlar...
Tabakta üst üste konmuş gördüğüm, o sıcak halujlardan bir tane bulabilmek için, saatlerce kuyrukta beklenen zamanlar...
Sıranın geldiği, ancak bu sefer halujun bittiği zamanlar...
Parmak ile numara çevrilen telefonlar...
Postahaneden yazdırılan telefonlar...
Şimdi yazılan telefonun, iki gün sonra çıktığı zamanlar...
Bu nedenle, her bir ayrı gün için, ayrı ayrı telefonun yazdırıldığı o dönemler...
Belki o zaman, sevdiği yanına gelsin diye aradığı...
Sevdiği geldikten sonra, diğer sevdikleri gelsin diye, her gün ayrı ayrı yazdırılan telefonlar...
Arkası açık kabinden, gizlice bile konuşulamayan dönemler...
Torunu şimdi en genç olan, torunu şimdi en güçlü olan...
Bir kız bir erkek babası...
Bir kız bir erkek annesi...
Yazdırılan numaranın çıktığını duyunca, aynı anda telefona gidiş...
İlk gelen maya sağlammış demek...
Gelmiş günümüze kadar...
Telefonla haberleşilen, o günlerden kalan dostluk sağlammış...
En genç olan şimdi, o kız ile...
En güçlü olan şimdi, o erkek ile...
Arkadaşlar...
Bir köşede resimler...
Çatısı yine zorlukla kapanan günlerin resimleri...
Kaç hikaye çıktı...
Söz vermiştim...
Mızıka bile çaldım...
Arkada kokulu üzümler dinledi mızıka sesini...
Arkada kabuklu üzümler dinledi mızıka sesini...
Bir köşede resimler, aile resimleri...
Diğer köşede resimler, ailemizin resimleri...
İşte o telefon kabinine giren, iki ayrı numara sahibi...
Benim yazdırdığım telefon diyerek, sarılmışlar ahizeye...
Dostluk başlamış, o günlerden...
En genç olan torun...
Adı, en güçlü olan torun...
Trenin kalkmasını üç saat var...
Evden beşimiz birden bir çıktık...
Dönerken üç oldular...
Semaverler düz ayakta, arkada asmanın gölgesinde...
Köstekli saatler, bir kurmaya bakıyor, çalışmak için...
Göremediğim müze yerine geçti...
Trenin kalkmasını üç saat var...
Köstekli saatler durdu...
Tül perde kapalı...
Gece vakti, trenden dağları görmek pek mümkün değil...

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.