01 Kasım 2017, Çarşamba

Kafkasya’da yaprak düşse

Ruslan Guaşo bir nedenden bir eylem yaptı. Çerkeslerin 21 Mayıs’tan 21 Mayıs’a gündemlerine aldıkları konuyla ilgili. Ve tartışmalar, görüş alış-verişleri başladı.
“21 Mayıs 2017’de Kıyıboyu Şapsığ Bölgesi Golovinka’daki 250 yıllık bir ağacın altında bir anma töreni düzenlenmişti. Katılımcılar Ruslan Guaşo’dan bir konuşma yapmasını istemiş, sonrasında Lazarevsk Bölge Mahkemesi ‘izinsiz etkinlik’ suçlamasıyla 67 yaşındaki Ruslan Guaşo’yu 10 bin ruble tazminata mahkûm etmişti.
11 Eylül günü Facebook hesabı üzerinden açıklama yapan Guaşo, ‘Ben Ruslan Guaşo burada ve şimdi süresiz açlık grevine başlıyorum. Halkıma ve şahsıma yönelik adaletsizliği böyle kınıyorum’ diyerek süresiz açlık grevine başladı.
Ruslan Guaşo’nun avukatı Marina Dubrovina’ya göre açlık grevi yargı sisteminin kararları karşısında aktivistin duygusal tepkisini yansıtıyor.
Kavkaz.Realii haber sitesine açıklama yapan Guaşo, “21 Mayıs etkinliğinden 11 gün sonra mahkemeye çağrıldım… Mahkeme beni izinsiz etkinlik suçlamasıyla tazminata mahkûm etti. Avukatım Marina Dubrovina duruşmaya alınmadı. Temyize başvurdum. Yel değirmenleriyle savaşmayacağım, Karadeniz Bölgesi Adigelerinin haklarının tanınmasını ve bölgenin yerli halkı olduğumuzun kabul edilmesini istiyorum. Bu oyun ne kadar sürecek? 50 yıldır halkımın haklarını savunma mücadelesi veriyorum. 21 Mayıs 1864, Çerkes toprağı Kbaada’da yaşananları sembolize eder. Kafkasya Savaşı’nda ölen masum insanları anmak yasal bir haktır. Bunu yapmamız için izin almamızı istiyorlar. Bu çok saçma’ dedi.” (JIneps-Ekim’17)
“Kafkasya’da yaprak düşse Türkiye’de fırtına koparmalıyız”. Bu, Jıneps’in 2006-Şubat sayısının manşeti idi. 
 
Hemen her zaman olduğu gibi fırtına koparamadık, fırtınadan vazgeçtim ses bile çıkaramadık denilebilir. Fırtına çıkarmaktan kasıt elbette ki demokratik çerçevede her tür etkinlikle konuyu Türkiye ve Dünya kamuoyunun gündemine taşıyabilmek.
Sorunun özü aslında Çerkes sorununun 153 yıldır sonuçsuz durması. Bu durum tabi ki öncelikle Rusya Federasyonu (RF) ile Çerkesler arasında bir sorun. Ama aynı zamanda bir insanlık sorunu. RF’nin demokraside nerede durduğu konusu ortada (net) olduğu için (Türkiyeliler bilir bunu) Dünya kamuoyu oluşturulması önemlidir. Bir dönem RF lideri Yeltsin’di ve “istediğiniz kadar özgür olabilirsiniz” demişti, Kosova Çerkeslerinin kadim yurtlarına bir köy inşa edilerek dönebilmesi o dönem gerçekleşmişti (1998). Yeltsin ayrıca 1994’ün Mayıs ayında RF’nin Çerkes Cumhuriyetlerine gönderdiği telgraf ile; “Kafkas-Çarlık Rusyası savaşlarında ve savaş sonrası yaşanan trajediye değiniyor, bir anlamda vahim sonuçları itiraf ediyor, sorunların, özellikle de sürgün edilen insanların torunlarının tarihi vatanlarına dönüşü ile ilgili sorunların çözülmesi gerektiğini” ifade ediyordu.
1999’un son ayında başlayan Putin dönemi ise farklıydı. “Benim istediğim kadar özgür olabilirsiniz” idi yeni dönemin adı. Yani bir liderin iki dudağı arasından çıkan cümlelere göre durum değişebiliyor. İşte böyle olmamalı.
Çerkeslerin “çifte vatandaşlık; soykırıma uğradıktan sonra sürgün edildikleri kadim yurtlarına ön koşulsuz dönebilmek hakları” kayıt altına alınmalı. Bu olmadığı sürece RF’yi yönetenlerin demokrasi ve insan hakları anlayışına göre değişebilen durumlarla karşı karşıya kalacağız. Bir dönem Kosova Çerkesleri anayurtlarına davet edilir ve kabul edilirken başka bir dönem Suriye Çerkeslerine kapılar kapanabilecek.
Okuyalım bir daha Ruslan’ın söylediklerini, sıkıntı özünde ‘Çerkeslerin Çarlık Rusyası dönemi yaşadıklarının inkarı’ değil midir?
Kamuoyu önemlidir. RF; Ruslan konusunda, Suriye Çerkesleri konusunda, kısaca Çerkeslere dair sorunlu olabilecek konularda inisiyatif geliştirirken anavatandakilerin yanı sıra diaspora Çerkeslerini de gözlemliyordur. Olası bir sonraki sorunda bir öncekindeki demokratik tepkiler ölçü oluyordur. Bunu akıldan çıkarmamalı. ‘Siyaset ince iştir’ der birileri, bir şey yapmamanın ya da yapıyormuş gibi davranmanın gerekçesini böyle oluştururlar ya, Çerkes sorununda hiç ince siyaset gerekmiyor, inanın. Masa başında, kapalı kapılar ardında karar alınıp uygulanan, ağıza çalınan bir parmak bal örneği iyiymiş gibi görünen geçici şeylerle Çerkes sorunu çözülemiyor. Geçici değil kalıcı bir şey gerekli.
Ruslan açlık grevine başladığında “Çerkeslerin böyle bir eylem geleneği var mı ki?” diye tartışabiliyoruz. Çerkesler iç dinamikleri ile kapitalist üretim ilişkilerini yaşayabilseler idi olabilir miydi, bunu düşünüyor muyuz? Ve önemlisi, 67 yaşında bir Çerkes Thamadesi böyle bir eyleme başladığında öncelikle anlamaya çalışıyor muyuz? 
Bıkıp usanmadan aktaracağım Tamara Polovinkina’nın yazdıklarını; 
“Rusya-Kafkasya Savaşı ve Adigelerin sürülmesi bölümü, belki de en fazla tartışma ve değişik tepkilere yol açacaktır. Rusya Çarlık yönetiminin 19. yüzyılda Kafkasya’da üstlendiği çirkin rolü ve Adigelere karşı soykırım uygulamaları düşünülürse, tarihin acı olaylarını yeniden karıştırmamak ilkesi belki de başlıca argüman olacaktır. Ne var ki biz bu görüşe katılmıyoruz ve söz konusu savaş konusunda şu ilkeyi tercih ediyoruz: ‘Tatlı yalandan, acı gerçek iyidir’. 
Tarihi geçmişin gerçeklerini çarpıtmak, önyargılı yorumlarla değerlendirme yapmak, günlük çıkarlar uğruna tarihteki feci, olumsuz ve hassas konuları yumuşatmak ve görmezden gelmek er veya geç felakete yol açmaktadır.
Ahlak açısından gerçeği saklamak her iki tarafı aşağılar, özellikle de gerçekten korkanı küçük düşürür, öte yandan bu şekilde gerçeği gizlemek gücün değil, güçsüzlüğün göstergesidir.” (Çerkesya Gönül Yaram). 

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.