10 Şubat 2020, Pazartesi

Duble Kanal

İstanbul. Büyük depremi bekliyor. Musluktan su içemiyor, dışa bağımlı ve damacana suya talim ediyor. Gıda da öyle… Geleneksel bostanları bitti ya da bitmek üzere. Nüfusu sürekli artıyor. İşsizlik de öyle. Trafik keşmekeşliği de. Beton ve plastik hayatın temel formu haline geliyor.

Artık herkes kanıksamış durumda. İstanbul’un sorunları çözülemez, ancak idare edilebilir. Mesela trafik sorunu çözülemez, bunun yerine Boğaz’da köprüler, dibinden tüp geçitler yapılabilir. Nüfus sorunu çözülemez, daha doğrusu çözülmesi gereken bir sorun da değildir; çünkü metropol şehir olmak demektir ve metropol şehir, sermayenin, emek-gücünün, suçun, karaparanın, uçsuz bucaksız pazarın ağlarında karmaşık bir konteks oluşturması demektir.

Metropol şehir İstanbul’un, en azından Avrupa yakasının keşmekeşliğini arttıracak “çılgın projeler”in ardı arkası kesilmiyor. Üçüncü köprü ve havaalanı, “kentsel dönüşüm” ve AVM istilasının yeni etabı olan, Kanal İstanbul Projesi. Bütün bu projeler, hem uygulanma alanları, hem de bütçeleri ile mega projelerdi. Hepsinde de aynı gerekçelerle savunuldu; bu projelerin hepsi, “itibarımızı arttıracak”, milyonlarca işsize istihdam sağlayacak, ekonomi şaha kalkacaktı… Bu projelerin diğer özelliği de sadece iktidar tarafından “tartışmasız” hatta tartışılmasına izin dahi vermeksizin “ya herro ya merro” diyerek savunuldu.

Oysa gelinen son durumda bütçe açığı 123,7 milyar lira. İşsizlik yüzde 14,2. Dış borç 453 milyar doların üzerinde. Eğitimde bir sistem kuramadık. Sağlıkta da öyle. Küresel insani gelişmişlik indekslerinde maalesef son sıralara doğru gerileme devam ediyor.

Şimdi Kanal İstanbul Projesi de, Türkiye’nin itibarını kurtaracak bir proje olarak savunuluyor. Türkiye’nin 2023 hedefi yolundaki dev projelerinden biri olan Kanal İstanbul hizmete açıldığında para basacak. Yılda 50 bin gemiye ev sahipliği yapacak olan “Çılgın Proje”den 8 milyar dolarlık gelir Hazine’nin kasasına girecek. Kanal sayesinde 1,5 milyon kişiye de iş imkânı doğacak.

Oysa Kanal projesi için hazırlanan ÇED raporunda elde edilecek gelirin %70’inden fazlası, “gayrimenkul gelirleri” olarak ifade edilmiş. Yani, Kanal güzergâhında, etrafında, şimdilik 1,5 milyonluk yeni nüfusu olacak şehir için yapılacak işlemlerden oluşacak. Boğaz’dan daha ucuza geçme imkânı varken, gemilerin daha fazla para vererek neden Kanal’dan geçeceği sorusu cevapsız. Öyle olsa bile, uzmanlar boğazlardan geçen gemi sayısının zaten azalmakta olduğunu verilerle gösteriyor. Yani iktidarın ve yandaş medyanın vazettiği gibi Kanal’dan para akmayacak! Ha kanal güzergâhında 10 gemi dolusu batık altın varmış deyolar; onu bilemem!

Peki Kanal İstanbul’dan neler akıp gidecek…

Yaklaşık 45 km. uzunluğunda ve 250 metre genişlikte yapılması planlan “Kanal” güzergâhı; Küçükçekmece ilçesi, lagün/deniz ara kesitinden başlayıp, Altınşehir ve Şahintepe mahalleleri arasından geçirilerek, Sazlıdere Barajı üzerinden Sazlıbosna ve Dursunköy mahallelerinin yakınından Arnavutköy’ün batısına varmakta, Baklalı, Terkos ve Durusu mahallelerinin arasından Karadeniz’e çıkmaktadır. Söz konusu güzergâh orman, tarım vb. ve yerleşme alanlarını, dünyada nadir coğrafik varlıklardan olan Küçükçekmece Lagün ve Kumul alanlarını, İstanbul’un içme suyu ihtiyacının bir kısmını karşılayan Sazlıdere Barajı ve havza alanlarını kapsamaktadır. Küçükçekmece Gölü’nün Sazlıdere Baraj Gölüne kadar olan bölümü sulak ve bataklık alanları oluşturmaktadır. Gölün gelgitleri ile oluşan bataklık alan kuşların göç yolu üzerinde dinlenme ve üreme bölgesi durumundadır. Bölge barındırdığı dere ve doğal topografyası nedeniyle de çok önemli yer altı suyu ve bir yağmur suyu toplama havzası ve İstanbul’un en önemli ekolojik koridorudur. Kanal planlandığı güzergâhta açılırsa, Karadeniz-Marmara arasında deniz akıntısı kara ekosistemini, akiferleri ve havzadaki yüzeysel suları tuzlandıracak; bölgedeki canlıların yaşamını olumsuz etkileyecek; meralarda, otlaklarda, tarlalarda tarım ve hayvancılıktan vazgeçilmek zorunda kalınacaktır.

Yani, Kanal’dan İstanbul’un, İstanbulluların varlıkları, emekleri, gelecekleri, temiz su/hava imkânı akıp gidecek, yok olacak. Bizim için yok olanlar, iktidarın etrafında kümelenen, uluslararası ilişkide olduğu başta Arap sermayesine, yeni değerlenme alanı sunacak. 152 milyon metrekarelik bir alanı inşaat alanına çevirerek yıllarca sürecek büyük bir inşaat furyası başlatacak. Bunun için bir kez daha kamusal alanların ve küçük mülk sahiplerine, köylülere ait alanların büyük sermaye gruplarının mülkiyetine geçişi sağlanacak. Şirketlere garantiler sunarak, vergilerle halkın sırtına yüklenen borç miktarı katlanacak.

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.