12 Haziran 2015, Cuma

ASMADIK,bESLEDİK

3 Haziran 2011 Cuma günü Mersin Gazetesi’ndeki köse yazıma “Netekim! Onlar da yargılanacak” başlığını atmıştım. Bugün 12 Mayıs 2015, aradan dört yıl geçmiş. Ne yazık ki 12 Eylül mağdurları onu mahkeme salonunda bile göremeden terki diyar etti. Şimdi onun için devlet töreni düzenleniyor!

“Bir sağdan, bir soldan astık.” (Netekim, paşamız çok tarafsızdı!)

“Asmayalım da besleyelim mi?” (Biz onu tam 98 yaşına kadar besledik.)

“Bugün olsa yine yapardım.” (Burası sözün bittiği yer.)

İşte bu sözlerin sahibi acımasız bir diktatörü, iktidarı muhalefetiyle cenazesine gitmeyecek kadar suçlu bulmamıza rağmen, adına korumalar tahsis ederek bu yaşa kadar neden besledik? Hadi herkesi geçtik, tüm yetkileri elinde barındıran ve onu yargılayacağını 13 yıldır mütemadiyen söyleyen iktidar, en azından devlet töreni yapılmasını engelleyecek safhaya getiremez miydi? O diktatörün baskı ve korku altında şeffaf zarflar içinde kabul dedirttiği anayasa otuz yıldan uzun suredir nasıl yürürlükte kalabildi? Yoksa bir sure önce herkesin kalkması gerektiğini söylediği secim barajı gibi “aşamazlarsa süper olur” diyecek kadar lazım olabileceğini düşündükleri için mi bekletiyorlar?

Başka iktidarların baskısı altındayken, diyanet değil, hıyanet diye nitelenen bir kurumun kapatılmasıyla din elden gider, demenin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Her konuda eleştirdikleri Atatürk ve CHP nin urunu olan Diyanet İşleri Başkanlığını da bu kadar savunacaklarını on yıl önce rüyalarında görseler inanmazlardı. Bütün bunların böyle olmadığını kendileri de biliyorlar. Biliyorlar da, bilmedikleri bir şey var ki bu halk artık bu palavraları yemiyor. İktidar son yılların moda deyimiyle “tükenmişlik sendromu” yaşıyor.

Gezi Parkı direnişinde güzel bir söz öne çıkmıştı. “Bıraksan ağacı gölge yapacaktı, şimdi o ağaçlar tarifi imkansız meyveler verdi.” İşte bu meyveler artık açlığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe ve savaşa izin vermeyecekler. Bu uyanış CHP’si, MHP’si ve HDP’si ile topyekun bir uyanış, her şeyime karışma, beni rahat bırak uyanışı. İnsanlar artık ne yapacaklarının televizyonlardan kendilerine dikte edilmesini istemiyorlar. Tüm partilerde bu güne kadar görmediğimiz ilerlemeler kaydedilmiş durumda. Hatta AKP bile etnik kimliklere vurgu yapıyor. Ne yazık ki onun inandırıcılığı kalmamış. Madem yapacaktınız on uç yıldır neyi beklediniz diye sorarlar. Onların şimdi tek bir sorunu var, başkanlık sistemi. İnsanlar dayatma duymaktan çok yoruldu, belki o yüzden AKP’nin ibresi hep aşağı yönelmiş durumda.

HDP için de halkın taşıdığı bazı kaygılar var. Şimdi böyle diyor ya sonra AKP ile işbirliği yapar, başkanlık sistemine evet derlerse diye korkuluyor. Demirtaş’ın o kısa konuşmasının oldukça etkili olduğu görülüyor ancak bu memleket o kadar yalancı siyasetçi gördü ki hiçbir şeye inanmak kolay değil. Bir de liderlerin etkisi halkı korkutuyor. AKP içinde bir kaynama olduğu kesin olmasına rağmen insanların susması, yarın bir gün Demirtaş’a da “başkanlığa evet de” emri gelir mi kaygısını oluşturuyor. Fakat bana göre, bu kadar kısa surede bir Türkiye partisi olmayı başarmış olan bu parti, çizdiği yoldan kolay kolay sapmayacaktır. Yıllardır solun arayışına ve etnik gruplara derman olarak ortaya çıkmış, üstelik bazı kuşkulara rağmen bu kadar kısa surede bu sempatiyi toplamış bir parti meclise etkili bir şekilde girdiğinde, başkanlığa evet deyip kendini bitirmez.

Peki ne yapmalıyız, bir kere sandığa mutlaka gitmeliyiz. İkincisi enine boyuna her şeyi çok iyi hesaplamalı ve bu ülkenin geleceğinde bu secimin ne kadar önemli olduğunu bilerek oy vermeliyiz. İnsanı ürküten bir şekilde, ne pahasına olursa olsun benim dediğim olacak diyenlere geçit vermemeliyiz diye düşünüyorum.

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.