Image

Selçuk Sol (Sımsım)
Araştırma
selcuksimsim@hotmail.com
Tüm Yazıları

02 Nisan 2020, Perşembe

Abhazya’da 1810-1823 arası dönem

Seferbey (Georgiy) dönemi

Seferbey (Georgiy) Çaçba döneminde (1810-1821) Abhazya’daki merkezi iktidar çok zayıflamış, eski iç çatışmalar yeniden patlak vermişti. Rusya tarafından tüm hükümdarlık haklarına sahip kılınan Seferbey ülke içi siyasi durumu hiçbir şekilde kontrol altına alamıyordu. Halk hükümdar olarak Hasanbey ve Aslanbey’i tanıyordu.

Sefer Bey’in hükümdarlığı halkın her türlü destek ve gücünden yoksun tam bir hayal ürünüydü. Abhazya’nın bilinen tarihinde halk desteğinden en mahrum hükümdardı. Rus birliklerinin Sohum’u işgal etmesi, zaten pek tutulmayan hükümdarın itibarına büyük gölge düşürmüştü. Tümgeneral Kurnatovskiy, Tümgeneral Stal’e yazdığı raporunda Seferbey’i, “kendisi, hakkında yazılanlardan çok daha zayıf biri, dolayısıyla kendisine boyun eğmek istemeyen halkın karşısına çıkamaz” diye tanımlıyordu.

Abhazya hükümdarı Rusaskeri komutasından ısrarla yardım talebinde bulunuyordu. Fakat Ruslar SohumKale’nin işgalinden sonra Abhazya’nın içlerine doğru ilerlemeye cesaret edememiş, “hükümdarın” taleplerini duymazdan gelmiştir. Ancak ciddi tehlikeler zuhur ettiğinde Megrelhükümdarları üzerinden destek vermişlerdir.

1812 yılında Rusya ile Osmanlı arasında Bükreş Anlaşması imzalandı. Anlaşmanın VI. maddesi gereğince Asya’nın sınırları savaştan önceki şekilde yenilendi.(1) Rusya önceden ele geçirdiği ve savaş döneminde kendisine “gönüllü” olarak katılan toprakları geri vermek istemiyordu. I. Aleksandr bu düşünceden hareketle Rtişev’e (2) Sohum’un Türkler’e verilmemesini emretti. Rtişev de Poti’yi ve Sohum Kale’yi Osmanlılar’a vermedi. Bunun karşılığında Osmanlı, Rus Çar’ının oralardan gitmelerini emrettiği söylentisini yayarak halkı Ruslar’a karşı kışkırtmaya çalıştı. Türk tarafının ilk harekâtı 1812’de yaşandı. Osmanlı, İmeretya, Megrelya, Guriyave Abhazya’yı geri almayı hedefleyen güçlü bir silahlı müfreze göndermişse de bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı.

Bükreş Anlaşması sonrası Seferbey kendisine karşı olan prenslere boyun eğdiremedi. Ona sadece, varisi olduğu ve kısa bir süre sonra sarayını Sohum’dan Lıhnı’ya taşıdığı Bzıp Abhazyası bir nebze bağlıydı. Samırzakan tamamen Levan Dadiani’nin eline geçmişti. Seferbey buna karşı çıkmamış, aksine Aslanbeyve diğer feodallerle mücadelede kendisine destek verdiği için Dadiani’ye Samırzakan’ı ele geçirme olanağı vermişti.

1813 yılının sonunda Osmanlı güçleri Abhazya’ya ikinci bir taarruz girişiminde bulundu. Trabzon Seraskeri Süleyman Paşa, Aslanbey’in grubunu desteklemek için Abhazya’ya Türk birliklerini soktu. Levan Dadiani, Mamiya Gurieli birlikleri Rus müfrezesiyle birleşip Seferbey’in yardımına koştu. Çetin çatışmalardan sonra Serasker’in birlikleri püskürtüldü. Osmanlı’ya karşı sefere katılanların hepsi ödüllendirildi. Georgiy Şervaşidze tümgeneral rütbesine, Prenses Tamara Katsievna ise küçük haç, ikinci mertebe Yekaterina Nişanı’na layık görüldü.(3)

1813 yılında Levan’ın emriyle Samırzakan Prensi Manuçar Çaçba, Bedia Köyü’nde Madj Kvaratshelya tarafından öldürüldü.

Levan artık Samırzakan işlerine müdahale edebilecek durumdaydı. Bunu, ablası olan Manuçar’ın dul eşi üzerinden yapabilirdi. Öte yandan Seferbey de iyice etkisiz hale getirilmişti. Seferbey, Levan’a, Manuçar’ın küçük çocukları Aleksandr ve Dmitry’nin yakın akrabası olarak, yetimlerin reşit olmalarına kadar Samırzakan’dan vergi toplaması için itimatname vermiştir. Tek şartı, söz konusu gelir çocukların bakımına harcanacaktır. Levan’ın bu kurnaz girişimi, ablası olan Manuçar’ın dul eşinin tüm işlerle ilgili olarak Dadiani’ye başvurmasını ve Abhazya hükümdarına bağlılığını korumasını sağlamıştır.

Yine Seferbeyiktidarı döneminde Tzabal’ın Marşanprensleri Rusya’ya boyun eğmeyi reddetmiş ve Seferbey’in hükümdarlığını kabul etmemişlerdir. Tzaballılarbu dönemde Rus yayılmacılığına karşı bağımsızlığını savunmakta olan Kabardeyler ile bağlantı kurmuştur.(4)

Gelişen bu olaylar karşısında Seferbey, Marşanprensleri ile olan akrabalık ilişkilerinden yararlanmaya karar verdi. Kendisine bağlılığı kabul etmelerini sağlamak için üvey annesini, Hasanbey’in annesini ve Tzabal prenseslerinden ablası Rabia Hanım’ı gönderdi ve karşılığında “Çar tarafından cömertçe ödüllendirilmeyi” vaat etti.(5) Fakat Rabia Hanım Çarın “cömertliğinden” faydalanamadı, zira görevini yerine getirmemişti.

Rus Çarlığının sadık bir neferi olarak tanımlanan Seferbey Çaçba, 1813 ile 1815 yılları arasında Osmanlı Devleti’ne yakınlaşma yönünde birkaç teşebbüste bulundu. Bölgedeki genel siyasetin de etkisiyle hareket eden Seferbey önce 1813 yılında Anapa Muhafızı Seyyid Hüseyin Paşa’ya elçi göndererek, “affedilmesi ve Sohum Muhafızı olarak görevlendirilmesi” halinde Sohum Kalesi’ndeki Rus garnizonunu kovup Osmanlı Devleti’ne itaat edeceğini bildirdi. Daha sonra 1815 yılında atalığı Hacı Ahmed vasıtasıyla bu defa İstanbul’a haber göndererek affedilirse Sohum’u Osmanlılar’a teslim edeceğini söyledi.

Seferbey Çaçba’nın hacca gitmek bahanesiyle İstanbul’a gönderdiği atalığı Hacı Ahmed’in, Seferbey adına Osmanlı makamlarına aktardığı sözler aynen şöyledir: “Önceleri, kardeşim Arslanbeybabamızı katledip bizleri dahi idam etmek sevdasında olduğunu tahkik ettiğimden, zaruret dolayısıyla Rusya’ya firar ve iltica ederek kendimi korumaya aldım. Bu yüzden Osmanlı Devleti beni hain ilan etti. Fakat bunu ben tamamen emniyetimden dolayı yaptım fakat bu arada kendim de, kale de Ruslarda kaldı. Ancak ben Osmanlı Devleti’ne ihanet etmedim. Elhamdulillah Müslümanım ve Padişahın kuluyum. Şayet Osmanlı Devleti benim cürmümü affedeceğini temin ederse ben de Sohum Kalesi içinde olan 150 Rusaskerini Sohum ahalisiyle ittifak ederek kaleden çıkarıp tahliye ile Osmanlılar’a teslim edeceğim. Ayrıca Padişah Efendimiz buraya kimi muhafız tayin ederse ona yardımcı olup ben de ona itaat ve sadakatle hizmet ederim.”(6)

Seferbey’e güvenmeyen Babıâli, atalığına, Sohum’u Ruslardan alarak teslim ederse Seferbey’in suçunun affolunacağına ve Sohum’un kendisine tevcih edileceğine dair ferman çıkarılacağını bildirdi.(7) Akabinde gelişen hadiseler bu görüşmelerin hayata geçmesine engel oldu ve Seferbey Rus eksenli siyasetine devam etmek zorunda kaldı.

Seferbey’in bu hamleleri aslında gönüllü olarak Rus tarafını seçmediğinin de bir işaretidir. Aynen ağabeyi Aslanbey hadisesinde de görüldüğü gibi, kendi iradeleri dışında oluşan siyasi şartların prenslerin tercihlerini belirlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Seferbey’in halkın yaşadığı zorlukları kalbinde hissedememesi, yaşam şartlarını gerektiği gibi iyileştirememesi ve gelişen sosyal gerginliğe karşı sorumluluk alamaması halk arasındaki tedirginliği güçlendirir, endişeleri artırır. Önceden hükümdara itaat etmemek özgür toplulukların belirli prenslerinin bireysel başkaldırısı iken, ülkenin geleceği ve kaderi ile ilgili belirsizlik halkın büyük bir kesiminde öfke ve itaatsizliğe yol açarak, gittikçe yayılır. Belgelerde şöyle belirtilmektedir: “…kaleye en fazla 20 verst mesafede Aslanbey’e bağlı Abhazlar hayvanları ve atları kaçırmaktadır.”(8)

Seferbey’in Abhazya’da iktidar olmasından sonra üvey kardeşi prens Hasanbey(9) başlangıçta Seferbey’i desteklemesine rağmen, özellikle 1817 yılından itibaren farklı hesaplar içine girer.

Hasanbey, Rus ordusundaki rütbeli bir asker ile yaşadığı sorunun neticesinde kurulan mahkemede Çarlık askeri yönetiminin adaletsizliğine maruz kalır. Buna karşın hükümdar Seferbey’in çaresizliği, kendisine adil davranılmasını sağlama yeteneğinin bulunmaması, Hasanbey’i bilinçli olarak muhalif feodallerin tarafına geçmeye ve daha da ötesi kendi taraftarlarını oluşturmaya iter.

Nisan 1818’de Seferbey, General Kurnatovsky’e gönderdiği mektupta halkın itaat etmediğini bildirerek, “onların (boyun eğmeyenleri) hükümete karşı eylemlerini silah gücüyle bastırmak için” en azından Megrelyave İmeretya birliklerinin verilmesini arz etmiştir.(10)

Bunun üzerine General Kurnatovsky 9 Mayıs 1819’da General Stal’e durumu şöyle raporlar: “Prens Georgiy Şervaşidze (Çaçba,) halkının açıkça kendisine itaat etmediğini bildirerek, düzeni sağlamak için benden Megrelyave İmeretya birliklerinin gönderilmesini istiyor… Bu durumu Ekselansların değerlendirme ve kararına bırakarak, edindiğim bilgiler ışığında Abhaz hükümdarının henüz halkını yönetmekte aciz olduğunu, kendisinin yazdığı gibi itaat etmek istemeyen halkının karşısına çıkma cesaretinin bulunmadığını bildirmeyi borç bilirim. Bu itaatsizliğin temel nedeni, mevcut hükümdarın tahta, dağlı, özgür, savaşçı, sağduyulu ve kararlı birinin bile yönetmekte zorlanacağı halkın bağlılığını incelemeden oturmasıdır. Bu faktöre ilaveten, Abhazların, hükümdarın baba tarafından küçük kardeşi olan, kararlı, çevik ve cesur, tüm söylentilerle doğrulandığı üzere ağabeyine itaat etmeyen, gizli yollarla halkı provoke eden Hasanbey’e bağlılığından söz edilebilir. Bu durumlar göz önünde bulundurularak, huzurun sağlanması için Megrelya ve İmeretya birliklerinin gönderilmesi talebinin karşılanması gerektiği kanaatindeyim.”(11)

Hükümdar Seferbey’in talebi üzerine, Megrel hükümdarı Dadiani’ye bağlı askeri birlikler kendisine gönderilir. Gelen askeri birlikler Hasanbey ve annesi Rabia Hanım’a zorla boyun eğdirerek onlardan amanat ve kefalet alır. Prensleri ve asilzadeleriyle birlikte kuzeni Alibey’i, Telaji Lakırba, Camulat Lakırba; kardeşleriyle birlikte Kats Maan ve Tamçuk Maan’nın oğullarını durdurur ve her birinden amanat alırlar.

Fakat bunlara rağmen Seferbey kendisine karşı olan düşmanlığı bastıramaz. Narço, Darukelve Georgiy İnal-ipa, Edgi Zvanba (Ajüanba) gibi birçok prens ve asilzade kendisine itaat etmez. Boyun eğenler de sadece şartlar gereği kabullendikleri izlenimi verir, gerçekte ise mücadeleye devam etme fikrinden vazgeçmezler.

Aslanbey

Aslanbey Çaçba, Sohum-Kale’den püskürtülmesine rağmen, Abhazya’da hala Seferbey’den daha fazla güç ve desteğe sahipti. Aslanbey, Seferbey ve ondan sonraki halefleri ile 30 yıldan fazla bir süre mücadele etmiştir. Seferbey ise Rusların desteği olmadan değil 9 yıl, 9 gün bile hükümdarlıkta kalmaya muktedir olamazdı.

Aslanbey, Sohum’daki savaşı kaybettikten sonra 1810 yılının Ekim başında Megrelya sınırlarına askeri harekât düzenler ama püskürtülerek Cigetya’ya (Sadz bölgesi) kaçmak zorunda kalır. Daha sonra yardım için İstanbul’a gider, Osmanlı ona asker ve silah yardımı sağlar. 1812’de Türk birlikleriyle birlikte Poti’ye gelir. Burada gönüllüler müfrezesini toplamayı başarır. Daha sonra Gudauta ve Tamş üzerinden Sohum’a harekete geçer. Bu gelişmeler karşısında kendi gücüne güvenmeyen Seferbey Kafkasya Başkomutanı piyade generali Rtişev’den yardım talep eder. Generalin emriyle Nikolay Dadiani piyade ve topçu taburu ile Seferbey’e yardıma gelir. Rus birliklerinin yaklaştığını öğrenen Aslanbey’in müfrezesi dağılır. Gönüllü müfreze dağıldıktan sonra Aslanbey yine Sadz bölgesine geçer.

1813’te Aslanbey bir kez daha Osmanlı birliklerinin yardımıyla Abhazya sınırına saldırır, fakat Megrelya hükümdarı, Rus komutası ve Seferbey’in birleşik güçleri tarafından püskürtülür. Bu Aslanbey’in yaptığı sayısız baskınlardan biridir.

1 Nisan 1813 tarihinde kaydı tutulan bir Osmanlı belgesinde Aslanbey’e bağlı kabilelerin listesi verilmiştir.(12)

“Abaza memleketinde olan Bicunde (13) Suyu’ndan AnakliyaSuyu’na gelinceye kadar Arslanbey’in hükümeti dâhilinde olan memleketlerde kendisine hizmet ve Devlet-i Aliye’ye itaat eden ve sadakat gösteren kabilelerin listesidir.” 

Aynı Osmanlı belgesinde bazı Abhaz kabilelerinin Aslanbey’e biat etmeleri gerektiği ile ilgili ayrıntılar yazmaktadır.

Kafkasya Muhafız Alayı Komutanı General F.F. Simonoviç’in Gürcistan Başkomutanı General N.F. Rtişev’e gönderdiği Aslanbey Çaçba-Şervaşidze’nin isyanı ile ilgili 24 Eylül 1813 tarihli raporda şu ifadeler yer almaktadır: “Albay Merlini’nin müfrezesi, Megrelya hükümdarı General Dadiani’nin ordusu ile birleşerek, 15. Eger Alayı Binbaşı Prens Kutiev’in de katılımıyla nehir ve ırmaklar üzerinden zorlu geçit ve yolları geçerek Abhazya’ya ulaşmış ve orada toplanan Osmanlı ordusu ile Aslanbey önderliğindeki isyancıları yıldırarak, darmadağın etmiştir. Bu fırsattan yararlanan hükümdar Dadiani ve binbaşı Kutiev bu kargaşada vilayeti ele geçirerek, toparlanmalarına zaman vermemiştir. Bu ani darbeyle bozguna uğrayan Aslanbey kendisine bağlı 10 kişiyle firar etmiş ve komşu Abhaz dağlarına gizlenmiştir. Terk edilen halk ise pişmanlık ve itaat beyanıyla majestelerine sadakat ve meşru hükümdarları Prens Georgiy Şervaşidze’ye itaat yemini vermiştir. Aynı şekilde annesi Rabiya Hanım da bundan böyle kendisine sadık olacağı yeminini etmiş ve kanıtı olarak küçük oğlunu amanat olarak vermiştir.”(17)

1815 yılında Osmanlı Devleti için Aslanbey’in önemi artmıştır. Babıâli’den tüm desteği alan Aslanbey’in baskıları Seferbey ve Rus komutası için ciddileşmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak Seferbey’in de Rus komutasından yardım talepleri sıklaşmıştır. Rusların etkisi Sohum’daki az sayıdaki garnizonun sağladığı destekle sınırlıydı, ayrıca karayolu bağlantısı yoktu ve tüm gerekenler deniz üzerinden ulaştırılıyordu. Sohum duvarlarının gerisi artık güvenli değildi. Garnizon bile sürekli kuşatmada gibi yaşıyor; en yakın ormanda odun kesmek veya ekin biçmek için askerler silahlı gruplar halinde gönderiliyordu.

“Abhazlar” diye başlayarak raporlamıştır Teğmen Agarkov 13 Ocak 1811’de Tümgeneral Simonoviç’e: “O kadar cesurlar ki, silahlarıyla kaleye yaklaşıyorlar, fidanların altına yerleşiyorlar ve askerlere ateş açıyorlar. Dolayısıyla 100 adım ileri gitmek tehlike arz ediyor. Geçtiğimiz gün, 25 Aralık 1810’da bir askeri hafif yaraladılar. Kale yakınlarında ateş açıldığında, birlik gönderiliyor, askerleri görünce atlarına binip uzaklaşıyorlar.”(18) Abhaz halkı Ruslara karşı çok öfkeliydi, ormanda faili meçhul asker ve Kozakların ölüm haberleri sıkça duyuluyordu. Bu 1865 yılına kadar devam etmiştir.(19)

Mart 1818’de başkomutan General Ermolov, Çar’a şöyle yazmıştır: “Abhazya’da vahşi ve barbar halk üzerindeki Rus hâkimiyetini sağlamlaştırmak, hatta Osmanlı ile ilişkilerin kopması durumunda bu ülkede sadece tutunabilmek için Sohum daha iyi savunulabilir bir hale getirilmeli, Abhazya’nın Anapave Kuban dağlıları ile bağlantısını kesecek Gagra’da istihkâm tesis edilmelidir.”(20)

Fakat bunlar şimdilik hayaldi. Rusların Abhazya’daki, yani Sohum’daki güçleri henüz çok zayıftı. Kaldı ki bu küçük Sohum’daki Rus garnizonu diğer şartlarda sahip olabileceği gücün çok daha azına sahipti. Sorun şu ki, Sohum’da su boru hatları tahrif edildiğinden, kentin çevresinde tehlikeli bataklıklar oluşmuştu. Kale içinde korkunç bir sıtma salgını vardır. Her yıl askerlerin yarısı ölüyordu. “Sohum taş mezar gibiydi” diye yazmıştır daha sonra General Filipson.”(21)

Abhazya’daki politikasının başarısızlığını gören Çar hükümeti 1820 yılında Rus birliklerini Abhazya’dan tamamen çekme kararı alır. Fakat General Ermolov, bu karara karşı çıkar. 20 Mart 1820’de Dışişleri Bakanına yazdığı sert mektupta, “Karadeniz’in doğu sahilindeki yegâne mukavemet noktası” Sohum’u savunur. Ermolov, isteğinin yerine getirilmemesi durumunda, istifayla tehdit eder. Bakan tümüyle “Kafkasya’nın fethi” için Abhazya’nın askeri-stratejik önemini çok iyi bilen Ermolov’un ısrarı karşısında geri adım atar.

Seferbey’in ölümü

7 Şubat 1821 tarihinde Seferbey ölür(22) ve Lıhnı’da eski kiliseye defnedilir. Dokuz yıllık -kendisinin tanımlamasıyla- sadık müttefikinin ölümü şüphesiz Rusların Abhazya’daki zaten sallantılı konumunu biraz daha zora sokar. Seferbey’in ölümünden sonra kurtuluş hareketi tekrar hareketlenir.

Seferbey’in ölümünün ertesi günü, 8 Şubat’ta Sohum’un çevresindeki Hasanbey Çaçba’ya bağlı köylerin halkından 200 kişi toplanır ve ormana oduna gönderilen Rus askerlerine saldırır. Silah sesleri duyulunca Sohum Kalesi komutanı Binbaşı Mogilyansky, Teğmen Ermişkov’u piyade alayı ve bir topla yardıma gönderir.(21) Abhazlar dağılırken, 1 asker öldürülmüş 4’ü yaralanmıştır.

K.D. Maçavariani’nin çalışmasında Rusların hücumu püskürtmesinden sonra: “Ertesi gün isyancılar kale yakınındaki karakola saldırı teşebbüsünde bulunur. Komutan Mogilyanskiy bu noktada saldırıyı püskürtür ve üst komutasına Abhazya’nın başına Hasanbey’i getirmeyi amaçlayan genel isyanı bildirir. Ayrıca yardım gönderilmesini ister.”(24)

Abhazya’daki Rus ordusuna karşı düşmanlığın kızıştığını belirten tarihçi L.İ. Tsvijba şöyle yazar: “Bazı Abhaz derebeylerinin Rus bürokratlarına karşı düşmanca tavrı özellikle 1821’de Abhazya hükümdarı Seferbey (Geogriy) Şervaşidze’nin ölümünden sonra ortaya çıkmıştır.”(25)

Birkaç gün geçtikten sonra neredeyse tüm ülke halkı ayaklandı.(26)

Kurtuluş hareketi, belirtildiği üzere Rusya karşıtı nitelik taşımaktaydı ve halk ile birçok Abhaz prensi lider olarak Aslanbey’i veya Hasanbey’i başlarında görmek istemekteydi.

Gelişmeler Kafkasya’daki Çar komutasını hazırlıksız yakaladı. Abhazya’nın yeni hükümdarının tayini ile ilgili Petersburg’la yazışırken acil önlemlerin alınması gerekir.

Abhazya işlerinden sorumlu General A.A. Veliyaminov (Petersburg’a giden A.P. Ermolov’un vekili) Levan Dadiani’nin tavsiyesi üzerine Seferbey’in dul eşi prenses Tamara Dadiani’yi Abhazya hükümdarı ilan etti.(27)

Tarihçi A.V. Fadeev, “Levan Dadiani boşuna uğraşmıyordu, Tamara teyzesiydi”(28) diyerek ilişkinin nereden kaynaklandığını ortaya koyar.

Bu karar halk ayaklanmasını daha da şiddetlendirir, zira dul kadın Abhazlar tarafından sevilmemekteydi. Çünkü o da halka karşı iyi bir tutuma sahip değildi. Onun atanması ile memnuniyetsizlik ve öfke de arttı.

Hasanbey Çaçba, oluşan bu ortamdan istifade etmeye karar verdi. Hasanbey ülkede çok tutulan bir isimdi. Yolunda Ruslar olmasa tahta çok rahat gelebilirdi. G.A. Dzidzarya onun hakkında şöyle yazar: “…yolunda Rus süngüleri durmasaydı, çok kolay iktidar olabilirdi.”(29)

Tarihçi K. Kudryavtsev de, “Bu belirsiz durum sonucunda Hasanbe yneredeyse tüm Abhazya’nın hükümdarı olmuştu”(30) diye yazar.

Hasanbey taht için hazırlık yaparken, Çar hükümeti Abhaz tahtına kendi yandaşını, 1811 yılında babasının Rusya Petersburg’a sadakat teminatı, amanat olarak gönderdiği Seferbey’in büyük oğlu Dmitriy’i (Ömerbey) öngörür.(31)

Bunun üzerine Hasanbey, Osmanlı’nın desteği ile tahta çıkmayı planlar. Çarlık Rusyası’nın aleyhine her türlü girişime destek veren bu “dostlarını” iyi tanımaktadır. Nitekim yanılmaz ve ortak mücadele teklifi kabul edilir. Fakat Osmanlı’nın taktikleri de Çar politikacıları tarafından çok iyi bilinmektedir.

Prenses Tamara’yı, Hasanbey’in istenmeyen olası girişimlerine karşı korumak için “her türlü imkânlarla Hasanbey’in ele geçirilmesi”(32) kararlaştırılır. Prenses Tamara’ya “yardım etmek” ve ciddi rakibinden kurtarmak isteyen General A.A. Veliyaminov, onun tutuklanması ve Sibirya’ya sürgün edilmesi emrini verir.(33)

Yakalama emrini alan Mogilyansky, Abhaz sorunları hakkında toplantı yapmak bahanesiyle Hasanbey’i Sohum’a davet eder. Hiçbir şeyden şüphelenmeyen prens evine girdiğinde askerler tarafından tutuklanır. Tutuklama esnasında askerler kendisine saldırıp, yere yatırarak bağlarlar.(34) Kapıda bekleyen prensin az sayıdaki maiyeti gürültüyü duyunca durumu anlar ve kılıçlarını çekerek yardıma koştuklarında Rus süngüleri ile karşılaşırlar. Olayda iki Tzabal prensi öldürülür, diğerlerinin de silahlarına el konur.

HasanbeyTeğmen Boçkarev’in refakatinde Tiflis’e gönderilir ve müteakip kararla Sibirya’ya, önce Tomsk’a, daha sonra 1828 yılına kadar bulunduğu İrkutsk’a sürgün edilir.(35)

Abhazya’da sevilen bir kişi olan Hasanbey’in tutuklanma haberi halkın öfkesini daha da arttırır. Hasanbey’in tutuklanmasından sonra Temmuz ayının başlarında Ermolov, Türk seraskeri Hacı Salih Paşa’dan, Hasanbey’in serbest bırakılması ve Türk uyruklu olarak gönderilmesi talebini içeren bir mektup alır. Bu olgu Osmanlı’nın Hasanbey’e umut bağladığını göstermektedir.

Hasanbey hadisesi karşısında Ruslar zor durumda kalır. Abhazya’da otoriteyi tekrar oluşturmak için 22. Piyade Tümeni 3. Tugay Komutanı Gorçakov ve İmeretya Valisi’nin gönderilmesi kararlaştırılır. Gorçakov, nisan ortasında gelmiş, fakat başarıya ulaşamamıştır. Halk çok öfkelidir. Durumu daha iyi kavrayan General Gorçakov Sohum Komutanı Mogilyansky’i değiştirmek zorunda kalır. Yerine Binbaşı Mikhin’i tayin eder, fakat bu değişimin de hiçbir faydası olmaz.

Hasanbey’in kardeşleri Battalbey, Rüstembey, Tahirbey, bazı Marşanve İnal-ipa prensleri Hasanbey’in intikamını almak peşine düşer. Ölen eşinin politikasını devam ettiren ve Hasanbey’in tutuklanmasında payı olduğundan düşünülen, kimsenin saygı duymadığı hükümdar Tamara’ya karşı ayaklanma çıkartmayı başarırlar. Çıkan çatışmada Hasanbey’e Tiflis’e kadar konvoy olarak refakat eden Teğmen Boçkarev öldürülür.

Hakikaten, oğlu Dmitriy’nin taht yoluna engel olan Hasanbey’in tutuklanmasında Tamara’nın parmağı vardır. Gelişen bu olaylar karşısında isyancılar Osmanlı Devleti’nden yardım ister.

Tamara Dadiani’ye saldırı

Hem Rus garnizonu ile birlikte Sohum Kale’ye saldırmak ve yok etmek; hem de hükümdar tahtına Aslanbey’i oturtmak için İstanbul’a yardım talebiyle Tahirbey gönderilir. Babıâli’nin destek teminatını alan isyancılar kararlı şekilde harekete geçer. Olayların başlamasıyla beraber Oçamçıra’da hükümdarın evine saldırılır ve herkes öldürülür. İlori Köyü’nden ise 200 at kaçırılır.

1821 yılının temmuz ayı sonunda Aslanbey, hükümdar Tamara’ya Adige elçilerini gönderir ve rehinelerin serbest bırakılması ile Abhazya’ya geçişin serbest bırakılmasını talep eder. Tamara, Aslanbey’e red cevabı verir. O sırada Tamara, kamp halinde Sohum yakınındadır. Kısa bir süre sonra Prenses’e karşı saldırıya geçilir ve çaresiz bırakılır. Tehlikeden özel olarak gönderilen savaş gemisiyle kurtarılan Tamara, tüm ailesi ve maiyeti ile Sohum’a getirilir.

Ancak Prenses halka güçsüzlüğünü göstermemek için kalede kalmaz ve deniz sahilindeki evinin bulunduğu kaleden 30 verst uzaklıktaki Kudrı’ya yerleşir.

Burası da 1821 yılının 1 Ağustos akşamı Rüstembey, Tahirbey ve Marşan Prenslerinin müfrezesiyle kuşatılır. Bunun üzerine Prenses Tamara, Mikhin’den yardım ister, fakat o da kendi hayatını riske atmamak için garnizon birliğini göndermeye cesaret edemez. Mikhin, başka bir yol bularak gece Teğmen Khomutov komutasında savaş gemisi “Konstantini”yi gönderir ve Prenses Tamara’yı çocuklarıyla birlikte kaçırır. Ertesi gün Prensesi Mikhin’e teslim ettikten sonra “Konstantin” Sohum’dan Gagra’ya kadar sahil boyunca tur atarak, kalabalığa top atışlarıyla şarapnel yağdırır.(36)

Sonrasında Abhazya’ya geçici bir sükûnet çöker. Bu geçici sükûnet ortamına aldanan prenses Sohum’u terk ederek Kudrı’ya geri döner. Aslanbey, Sadz, Pshu, Ahçıpsı ve Ubıhlar’dan oluşan kalabalık bir orduyla aniden Abhazya’ya girer ve 21 Ağustos’ta Prenses’in sarayının önünde biter. Çok az kişi Prenses’e sadık kalır, çoğunluk Aslanbey’in tarafına geçer ve ona amanat verir. Kudrı sarayındaki kulesine kapanan Prenses Tamara kuşatmaya iki hafta dayanır. Sohum’la bağlantısı kesiktir. Prenses düşmanlarıyla “uzlaşmak” ve Ruslar’la hiçbir temasta bulunmamak yemini vermek zorunda kalır. Prenses’in teslim olmasından sonra Aslanbey 11 Eylül 1821’de Sohum’u kuşatır ve neredeyse tüm Abhazya’yı ele geçirir. Bu gelişmeler karşısında General Ermolov, Dışişleri Bakanı Kont Nesselrod’dan yeni hükümdar Dmitriy (Ömerbey) Çaçba’nın bir an önce Petersburg’dan gönderilmesini ister.

Ömerbey (Dmitriy) dönemi

Genç Dmitriy (Ömerbey), Petersburg’ta bulunan General Ermolov tarafından ülkesindeki durum hakkında bilgilendirilir. Dmitriy, Çar I. Aleksandr’a da takdim edilir. Çar, Dmitriy’i Abhazya hükümdarı olarak onaylar ve albay rütbesiyle derhal ülkesine gönderir. Ermolov durumu Veliaminov’a bildirir ve Tiflis’e ulaştıktan sonra Dmitriy’i gerekli “nasihatlarla” Abhazya’ya göndermesini emreder. Albay Dmitriy (Ömerbey) Tiflis’e gelince Veliaminov tarafından kabul edilir ve gerekli “nasihat” ve ferman kendisine verilir.(37) Ayrıca Abhazya’da Prens Dmitriy’i takdim edecek olan Tümgeneral Gorçakov’a danışmadan hiçbir girişimde bulunmamasını ve ona itaat etmesini emreder.

Veliaminov, Ömerbey’e kendi kaleminden yazılmış gibi ayrıca bir ferman verir. “Mümtaz Abhaz Prensleri” diye başlayan ferman “Saygıdeğer din adamları ve tüm halk!” şeklinde devam etmektedir. Fermanın sonrası şöyledir: “Herkes ve her birinizin malumu ki, Majesteleri, büyük ve güçlü tüm Rusya’nın Çar Hazretleri, Tanrı’nın, dedelerimin hâkimiyetine bahşettiği Abhaz topraklarını yüce himaye ve ebedi tebaasına kabul ederek, merhum babam Prens Georgiy Şervaşidze’yi bu toprakların hükümdarı olarak atama lütfunda bulunmuştur. Fakat hanedanımızı derinden acıya boğan ölümü, bazı basiretsiz insanlara, merhum babamın düşmanlarına ve sizin ortak huzurunuzun düşmanlarına fırsat vermiş; benim yokluğumdan istifade ederek Abhazya’da müstebitlik, isyan tohumları ekme ve majesteleri annem Prenses Tamara’ya itaat etmeyerek, sizi güçlü Rus İmparatorluğu’na karşı ihanete itme girişiminde bulunmuşlardır. Bu düzensizlikten haberdar olan Çar Majesteleri, Abhaz halkının talihsiz yanılgısına üzülerek, beni merhum babamın tüm hak ve yetkileriyle Abhazya’nın yegâne ve yasal varisi olarak onaylama lütfunda bulunmuş ve bununla birlikte imparatorluğun huzurlu ve şanlı başkentinden ayrılarak Abhazya’ya gitmemi, Majesteleri’nin bana emanet ettiği sizlerin yönetim dizginlerini elime almamı ve Abhaz halkının huzurunu sağlamamı emretmiştir. Böylece Majesteleri Rus Çarı’nın lütuflarıyla artık dedelerimin mirasına geri döndüm. Abhaz halkı ezelden beri daima hükümdarlarına bağlı ve sadık olmuştur. Öyle ise, değerli prensler, din adamları ve tüm Abhaz halkı, bu soylu milli ruha dayanarak kutsal göreve ve meşru hükümdara sadakate dönülmesini ve huzurunuzu bozan baba katili Arslanbey’i de pişmanlık ve itaatle teslim olmaya davet ediyorum. Sizi körleştiren saplantıyla, insani ve ilahi adaletin er veya geç baba katilini ve yandaşlarını felâkete sürükleyerek, korkunç bir ölümle cezalandırmasının kaçınılmaz olduğunu unuttunuz mu? Güçlü Rus İmparatorluğu’na ihanetin isyancıların üzerine güçlü Çar’ın haklı öfkesini çekebileceğini ve yenilmeyen ordusunun gücüyle onları yeryüzünden silebileceğini, bu kadere sizin çocuklarınızın da maruz kalabileceğini göremiyor musunuz?

Saygıdeğer Abhaz prens ve din adamlarının derhal samimi pişmanlıklarıyla huzuruma gelmelerini, güvenilir amanatlar vermesini talep ediyorum. Bu itaat halkımı hastalıklı yanılgının içinden çıkaracaktır. Bu durumda Tanrı’nın önünde söz veriyorum ki, Rus Hükümeti’nden tüm olup bitenin ebediyen unutulmasını, samimiyetle pişman olan herkesin hayat, mülkiyet ve hakkına dokunulmamasını talep edeceğim. Kendim ise hayatımı bana bağlı ve sadık olanlara huzur ve refah sağlamaya adayacağım. Aksine davranıp boyun eğmeyen ve kötü niyetli isyancıları adil yargıdan ne orman, ne dağlar koruyabilecektir. Himayesinde olduğum Rusya’nın şanlı askerleri hainleri yakalamak ve yok etmek için Abhazya’ya girdiler bile. Artık sadece aklıselim size huzur veya ölüme yol gösterecek.”(38)

Dmitriy, 21 Ekim 1821’de Kutaisi’ye gelerek orada kendisini bekleyen General Gorçakov ile birlikte Megrel Süvari Birliği’nin eşliğinde Kutaisi’den Abhazya’ya yola çıktı. Ordu İngur Nehri’ne vardığında kendisi de onlara yetişti. Ordu, Megrel piyade ve 44. Eger Alaylarının dâhil olduğu 6 bölük, toplam 600 süngü, iki top, Prens Dadiani’nin önderliğindeki Megrel milisi ve bir kısım Kozaklar’dan oluşuyordu. 1 Kasım’da Samırzakan sınırına gelen Gorçakov, Aslanbey’in 3 bin dağlı ile birlikte Kudrı (Kodor) burnu ile Kelafüır Köyü arasında beklediği haberini aldı. Ön saflarda giden Albay Nikolay Dadiani komutasındaki Megrel süvarisi Kudrı’ya 4 verst mesafede Aslanbey’in birlikleri ile karşılaştı ve büyük kayıplar verdi. Kayıplara rağmen Gorçakov orduya ilerleme emri verdi ve güçlükle Aslanbey’in ordusunun üzerine saldırıldı. Aslanbey birlikleri top ve uzun menzilli tüfeklerin ateşi altında geri çekilmek zorunda kaldı.(39) Kısa bir süre sonra da Anapa’ya kaçtı.

Gorçakov, Türk filosunu çağırabileceği Sohum’a gitmek için acele etmektedir. Birlikler neredeyse engelsiz Sohum’a ulaşır. Buradan hanedan sarayının bulunduğu Soğuk-Su’ya (Lıhnı) yönelinir.

Birçok prens boyun eğse de çoğunluk hala isyan durumundadır. Gorçakov, 30 Kasım 1821’de Soğuk-Su’ya gelmeleri için tüm Abhazya’ya ulaklar gönderir. Belirtilen tarihte Dmitriy’nin hükümdar ilan edilmesi ve halkın Çar ile ülkenin hükümdarına sadakat yemini etmeleri beklenmektedir.

30 Kasım’da halk toplanınca Gorçakov eski bir kavak ağacının altındaki tepecikte durur ve yüksek sesle Albay Prens Dmitriy Çaçba’nın Abhazya Hükümdarı olarak atandığına ilişkin fermanı okur.

Abhazya’daki işlerini tamamlayan Gorçakov, burada Rakotsy komutasında Megrel piyade alayının iki bölüğünü bırakır, kalan birliklerle Redut Kalesi’ne geri döner. Dmitriy (Ömerbey), Rus generallerin Abhazya’da kontrolü ellerinde tutmalarına perde olarak hizmet eder. O, bu siyasi oyunda sadece bir piyondur. General Ermolov, Ömerbey için şöyle yazar: “Vahşi ve barbar Abhaz halkının yeni hükümdara tamamen itaat edeceği düşüncesinden uzağım, ama küçüklüğünden beri Rusya’da eğitilen hükümdar onları dizginleyebilecek ve amacımıza yönlendirebilecektir.”(40)

Dmitriy, Abhaz prensinden ziyade Çar subayı gibiydi. Küçük yaştan itibaren Petersburg’da Harp Akademisi’nde, hatta bir dönem meşhur Jukovskiy’nin yönetiminde eğitim görmüştür. Petersburg’daki topluma, seçkin ordu subayları çevresine alışmıştır. Petersburg’da yetişen genç prens, yerli geleneklerden, yerli davranış biçiminden uzaklaşmış, hatta anadilini bile unutmuş ve Petersburg yaşamına benzer bir şey bulamadığı kendi prens ve asilzadelerinin arasında yabancılık çekiyordu. Şatafatlı başkentten Abhazya’ya terk edilen Dmitriy, kendini mahkûm, ülkeyi hapishane gibi görüyordu.

Onun için buradaki her şey yabancı ve düşmancaydı. Dmitriy sadece Petersburg hayatını iyi bilen ve Abhazya’da vaktini nasıl geçireceğini bilemeyen Binbaşı Rakotsky ile sohbet edebiliyordu. Dmitriy için binbaşı gerçek bir nimetti. Abhaz halkı Dmitriy’ye ne kadar yabancı ise, Ruslaşmış “hükümetin iradesiyle düşünen” genç subay da halka o denli yabancıydı.

Dmitriy’nin, Abhaz toplum zümreleri arasında hiçbir otoritesi yoktu. O, hükümdarın kendisinden çok amcası, dizginlenemeyen Aslanbey olduğunun bilincindeydi. Aslanbey hala ülkede saygın biri olarak desteğe sahipti.

31 Ocak 1822’de Aslanbey ciddi sayıdaki birlikle yeğeni Dmitriy’nin bulunduğu Soğuk Su’ya hareket etti. Aslanbey’in yaklaştığı haberini alan Dmitriy Sohum’a kaçtı. Amcasından korkusu o kadar büyüktü ki, Sohum’u yeterli derecede güvenli bulmayıp Rus süngülerinin daha fazla bulunduğu Kutaisi’ye geçti. Fakat Gorçakov, Mikhin vasıtasıyla kaçarak hayatını kurtarmaya çalışan Dmitriy’e Soğuk-Su’ya geri dönmeyi ve düşmanlarını cezalandırmayı emretti. Dmitriy’nin (Ömerbey) emre itaat etmekten başka şansı yoktu, geri dönmek zorunda kaldı. Dmitriy’e büyük korku salan Aslanbey, Soğuk-Su’da bekleyen Çar birliği tarafından yenilgiye uğratıldı. Çok sayıda adamını kaybetti(41) ve dağlıların bölgesine kaçtı.

Soğuk-Su’ya (Lıhnı) geri gelen Ömerbey, Gorçakov’un “Düşmanlarını acımasızca cezalandırma” emrini yerine getirmeye başladı. Hemen ertesi gün Aslanbey taraftarı Lakırba’nın asılmasını emretti. Ömerbey artık acı deneyimine dayanarak, kendisine değil, Çarlık Rusya’ya ait Sohum ve Soğuk-Su’da Rus süngülerinin koruması altında bile hayatının güvende olmadığını; tebaasındaki Abhazlar’ın, kırlangıçlar veya kartallar gibi olduğunu, hâkimiyetinin sadece Rus süngülerine dayalı olduğunu anlamıştır.

Ömerbey’in zehirlenmesi

Ömerbey, bir yıl sonra, 1822 yılı Ekim ayının 15’ini 16’sına bağlayan gece zehirlenir. Kimin yaptığı bilinmemekle birlikte, köylülerden Urus Lakoba’dan şüphelenilir. Konu uzun süre incelenir, fakat Urus’un suçluluğu kanıtlanamaz ve serbest bırakılır.

Alay komutanı Albay Prens V.O. Bebutov’un, Kafkasya Başkomutanı A.P. Ermolov’a yazdığı, Abhazya Hükümdarı Dmitriy Çaçba-Şervaşidze’nin ölüm nedenlerinin incelenmesine ilişkin raporu şöyledir:

“Sohum-Kale Komutanı görevini icra eden Yarbay Mikhin bana, prenses Tamara Dadiani’nin mektuplarıyla ve bizzat oğlu Abhazya eski hükümdarı prens Dmitriy’nin hizmetlilerinden biri olan Abhaz Lakvari (Lakoba) Urus tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü iddia ederek kendisinin, nezarete alındığını bildirmiştir. Bunun üzerine Yarbay Mikhin’e katî incelemenin yapılmasını, bu kötülüğün sebeplerinin ayrıntılarını ve adı geçen suçlunun ortaklarını öğrenmesini emrettim. Mikhin’in ilettiği adı geçen Lakvari Urus’tan alınan ifadeden, suçunu inkâr ettiği, hükümdarın ölümünde suçlu olduğu iddiasını kabul etmediği anlaşılmaktadır.”(42)

Urus’un ayrıca, gelecek hükümdar Mikhail (Hamitbey) Çaçba’yı da zehirlemeye çalıştığı yönünde söylenti vardır. Urus Lakoba’nın Mikhail’e, yoğun zehirli su verdiği anlatılır. Fakat temkinli Mikhail suda ıslattığı bir parça ekmeği köpeğe atar. Köpek kudurmuşçasına insanlara saldırmaya başlar ve öldürülür. Urus yakalanır ve güya Dmitriy’i zehirlediğini itiraf eder.(43)

Ne kadar doğru olduğunu söylemek güç, ama aynı şekilde inanmamak, kaldı ki inkâr etmek de zor. Zehirleyenin Urus olduğu ve ilk kovuşturmada tespit edildiği gibi uzun süre bağlantıda olduğu Aslanbey tarafından gönderildiği ihtimaller arasındadır.

İmeretya valisi Tümgeneral M.D. Gorçakov’un, Kafkasya başkomutanı A.P. Ermolov’a Abhazya hükümdarı Dimitry Şervaşidze’nin Urus Lakvari (Lakoba) tarafından zehirlendiğine ilişkin 23 Ağustos 1823 tarihli raporu şöyledir:

“Bana yönetimi emanet edilen bölgede vali bulunmadığından, Ekselanslarına 17 Mayıs tarih, № 709 sayılı rapora ek olarak merhum hükümdar Prens Dimitriy Şervaşidze’nin zehirlemesi ile şüpheli, Abhaz Urus Lakvari (Lakoba) hakkındaki soruşturma dosyasını takdim ediyorum.

Dosyadan anlaşıldığı üzere, adı geçen zanlı suçunu kabul etmemekte, fakat merhumun annesi Prenses Tamara’nın ve mevcut hükümdar Mikhail’in (Hamitbey) ifadeleri oldukça mümkündür. Kaldı ki bu cani, Prens Dmitriy’nin ölümünden bir süre sonra Prens Mikhail ve kardeşi Konstantin’i sunduğu su ile zehirleme girişiminde bulunmuştur. Mikhail ekmeği suda ıslatmış ve köpeğe yedirmiş, köpek hemen garip hareket etmeye başlamıştır. Tüm Abhaz prens ve asilzadeler, kendisinin sürekli baba katili Arslanbey ile bağlantısı olduğunu, Rus Hükümeti’ne karşı ihanette bulunduğunu iddia etmektedir. Dolayısıyla Lakvarov’un (Lakoba) idam cezasını hak ettiği kanaatindeyim. Görüşümü onaylamaya uygun görürseniz, adı geçen zanlı Urus Lakvari’yi Abhazya, Soğuk-Su’daki hükümdar evinin önünde asmama izin vermenizi arz ediyorum.”(44)

Tüm bu “olgulara” dayanarak Gorçakov, Urus’un “idamı hak ettiğine” karar vermiştir. Ermolov, 23 Ağustos tarihli Gorçakov’un raporundaki kanaatine dayanarak 8 Eylül 1823 tarihinde Urus Lakoba’nın Soğuk-Su’da, hükümdarın sarayının önünde asılmasına onay verir.(45)

1.1806-1812 Rus-Türk savaşı

2.1812-1816 Kafkasya başkomutanı

3.General Rtişev’in Veidemeyer’e mektubu, 2.V.1815 AKAK, C.V, s.500

4.General Tormasov’un prenses Nina Dadiani’ye mektubu, 27.V.1811, AKAK C.IV, s.405

5.General Tormasov’un prenses Nina Dadiani’ye mektubu. a.g.e. s.405

6.HAT 1103/44567 A 29 Z 1230- 2 Aralık 1815

7.BOA. HH No. 44567A.

8.AKAK, C.4, s.339

9.Hasanbey, Keleşbey’in eşlerinden olan Tzabal prensi Marşan’ın kızı Rabia hanımın oğullarından biridir.

10.Georgriy’nin General Kurnatovskiy’e mektubu, 25.IV,1818, AKAK, C.6, s.664

11.AKAK, C.6, b.1, s.644

12.C.HR 48/2383

13.Pitsunda olabilir, zira Bzıp Nehri buradan denize dökülüyor.

14.Başıbozuk; başbuğu ya da bir yere bağlı olmayanlar anlamında olabilir.

15.Tavadlar’dan (yüksek sınıf) demek istiyor olabilir.

16.Amıstalar

17.AKAK, c.V, s..506, № 597

18.AKAK, C.IV, s.427

19.SSGK, C.4, s.5

20.Rapor 22.III.1818; V.A. Potto. Kafkasya’da Rus Hâkimiyetinin Kurulması. C.III, B.2, s.546

21.G.İ. Filipson. Hatıralar . “Rus arşivi”, B.I, M., 1884, s.204, 211

22.Lıhnı’da eski kiliseye defnedilmiştir. Mezarı üzerine kilise döşemesi seviyesinde levha konulmuş, levha üzerindeki yazı Yunanca yazılmıştır.

23.V.A. Potto’nun bildirdiğine göre yardıma teğmen Ermişkov değil, Grişkov gönderilmiştir. Bkz. Kafkas Savaşı, C.2, s.383

24.K.D. Maçavariani, Sohum ve Sohum Bölgesinin Açıklamalı Kılavuzu, Sohum 2009, s.245

25.L.İ. Tsvijba, XIX. Yüzyılda Abhazya’da Etno-Demografik Süreçler, Sohum 2001, s.61

26.K.D. Kudryavtsev, Abhazya Tarihi ile İlgili Belgeler, Sohum 2009, s.167

27.S.Z. Lakobva, Aslanbey, Sohum 1999, s.32

28.A.V. Fadeev, XIX. yy. Birinci Çeyreğinde Rusya ve Kafkasya, M., 1960, s.255

29.G.A. Dzidzarya, Eserleri, C.3, Sohum 2006, s.36

30.K.D. Kudryavtsev. Abhazya Tarihi Üzerine Belgeler, Sohum 2009, s.167

31.G.A. Dzidzarya, Eserleri, C.3, s.36

32.K.D. Kudryavtsev. a.g.e, s.167

33.S.Z. Lakoba. Aslanbey, s.32

34.V.A. Potto. Kafkas Savaşı (5 cilt). C.2, Tiflis 1903, s. 383

35.A.N. Diyaçkov-Tarasov. XIX. Yüzyılda Abhazya ve Sohum/Rus Basınında Abhazya ve Abhazlar. Derleyen: R.X. Aguajba, T.A. Açugba. B.2, Sohum, 2008, s.638; K.D. Maçavariani. Sohum ve Sohum Bölgesinde Açıklamalı Kılavuz, Sohum, 2009, s.245

(36) V.A. Potto. Kafkasya’da Rus Hâkimiyetinin Kurulması. C.III, B.II, s.559-560; AKAK, C.VI, B.I, s.658

(37) AKAK, C.VI, B.I, s.659-660

(38) AKAK, C.VI, B.I, s.659

(39) AKAK, C.VI, B.I, s.658

(40)Ermolov’un Kont Nesselrod’a yazısı, 29.V.1821, AKAK C.VI, B.I, s.655

(41)Rus birlikleri tarafından 12 kişi öldürülmüş ve yaralanmıştır.

(42)AKAK, c.VI, b.I, sf.663, № 955; CGVİA, VAU fondu, d.33-669, s. 8

(43)AKAK, C.VI, B.II, s.473

(44)AKAK, c.VI, b.I, s.664-665

(45)AKAK, b.I, s.664-665

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.