Image

Turabi Saltık
Kafkas Tarihinden Yapraklar
Turabisaltik@mynet.com
Tüm Yazıları

01 Mayıs 2010, Cumartesi

1864 Sürgünü ve Çerkes Şiiri

 

Çerkes halkı 1864’ten günümüze büyük bir problem olan bir diasporada yaşıyor. Çerkes şiirinde sürgün hep önemli bir tema olarak ele alınmıştır. Çerkes şiiri, hiç unutmadı diaspora olmuş halkın bu büyük problemini. Sürgün; Çerkes şiirini değiştirdi, halkın problemleri karşısında, halkın bilincinin aynası oldu. Toplum içinde de şiir bu aynaya hep ışık tuttu.

Kafkas - Rus savaşları sonucunda

1864’te halk top yekun sürgün edilince; gerek anavatanda kalan şairlerce gerekse de diaspora edilmiş halkın içinde yetişmiş şairlerce, Çerkes sürgünü Çerkes şiirinin konusu olmuştur. Onlar hem özgürlüğü bayraklaştırmış, hem gökyüzünün maviliği altında anavatanla; insanla, kavuşma, buluşma hasretini dizelere yansıtmışlar. Sürgün üzerine pek çok Çerkes şairi pek çok şiir yazmış. Hemen her şair, dizelerine sürgünü yansıtmıştır. Anavatandan uzakta yaşayan sürgünlerin coğrafyaya duydukları temiz merak, Elbruz’un eteklerindeki kır çiçeklerinden her nesneye kadar oluşan özlem, türlü heyecanlar katmış, sürgünün özlemini insan sevgisine dönüştürmüştür. Toplum için, toplumla ve halkla bağlarını kesmemiş, sürgüne dair ne varsa çevresinde yaşanılan özlemlere, hasretlere kayıtsız kalmamıştır. Çerkes şiiri, sürgün edilenlerin sevgi ve sevdalarıyla bezeli bir formda kendisini var etmiştir. Onlarca şair sürgün üzerine pek çok şiir yazmıştır. Bu konuda Gulya Dırmıt toplumun aynası olmuş. Anadolu’ya sürülenleri ve orada yabancı bir yaşam sürdürenleri özleyenleri şu dizeleriyle ifade etmiştir;

Karşıya gidenleri mi? / Dert ediyorsun? / Yoksa denizin ötesindekiler için mi kaygılısın? / Işığım / Canım Yurdum! / Neden böyle üzgünsün?”

Çeraş’e Tembot ise, ‘Bekliyorum’ derken sürgünle vatandan koparılanların yolunu gözleyerek sesleniyor diasporaya;

Elim balda, elim kanda / Ne yalvacım, ne de tanrı / Ne kan, ne bal istiyorum / Tohum saçtım anılara / Göverecek bekliyorum.”

Sürgün edilen halkın anavatanla buluşmasını özleyen Meşbaşe İshak ise;

Göverecek tohum / Sıcak ana kucağında / Bunca üşümelerden sonra / Boy verecek usul usul / Hele ilkyaz güneşi gelsin.”

Fovset Balkar, sürgünde bulunan halkının vatanda olmamasının derin acılarını şu dizeleriyle ifade etmektedir:

Yok olan saflarına benziyor / Senin nasırlaşmış avuçlarındaki çizgiler / Halkım, vatanında olsaydın.”

Mikail Çukutayev, ülkenin en yüksek dağları olan Elbruz’un zirvelerini örten karları, ak saçlı insanlara benzeterek, doğan her günün aydınlık sabahlarını özleyen sürgünleri, ülkeyi gözeten, koruyan, özlemleri dillendirir gibi şöyle sesleniyor:

Daha doğmamış güneşi karşılar gibi / Güneş yanar Kafkaslar’da / Köylerin pencerelerine / Yansır ışığı / Onda güç alır şafak yine”

Rasiha A. 1864 sürgün sonrası anavatanda kalanların, sürgünle yaban diyarlara gönderilen ve parçalanan ailelerin uzaktakileri beklemelerini ve onları unutmamalarını isterken, duygularını şu dizelerle ifade ediyor:

Güneşin ışıkları sabahı müjdelerken / Yansıyordu sıcağı, okşayarak gözleri. / Genç kızlar! / Akşamları çeşmede su alırken / Unutmayın, sizden uzakta bekleyenleri.”

Diasporanın yetiştirdiği Çerkes şairleri arasında da sürgün konulu pek çok şiir üretilmiştir. Yenemiko Mevlüt;

Uçup gelir kırlangıç / Baharlara. / Devinir, göz bebeklerimin sıcaklığında” demektedir.

Yismeyil Özdemir; “Halkımdan uzakta, / Yoksul, öksüz bıraktın. / Kavurdun / Yeni açmış sevgi çiçeklerinin” sürgünde değil anavatanda; “Pitsunda, Soçi kıyılarında / Teberde yaylalarında, hayat bulmasını” istemektedir.

Thatsı Tamer, diasporada anavatandan uzak ‘yalnız’lığı;

Tutuktu / mecburen / ve hep bir yanı ağır / kilitlidir / umutludur / usunda durur” diye yansıtmıştır.

Çerkes şiirinde sürgün ile ilgili yine pek çok şair, ulus, ülke kavramlarını zengin dizelerle işlemiş, diasporada yaşayan halka, yurt sevgisini, ulusal bilinci, dil ve kültür zenginliğini hatırlatan pek çok şiir oluşturmuştur.

Çerkes şairleri, diasporanın zorluklarla dolu yaşantısını, sürgün kimliklerin bu zorluklar içerisinde bir gün asimilasyona direnemeyip eriyip yok olacağını, toplumcu gerçekçilik çizgisiyle dizelere yansıtmışlar.

Bagrat Şinkuba sürgün edilenlere vatana dönmeleri için dizeleriyle şöyle sesleniyor:

 

Rüzgâr vurup bizleri yurdumuzdan atınca / Karadeniz tuzlanmış gözyaşlarımızla / Kabaracak ahların çekeceğin kullukla / Yurt özlemin sürecek yabancı gök altında / Büyü, denizleri yar, dön yıkılmış evine / Sarmaşıktan kurtar da ocağını yak yine!”

 

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.