Image

Turabi Saltık
Kafkas Tarihinden Yapraklar
Turabisaltik@mynet.com
Tüm Yazıları

01 Ağustos 2010, Pazar

Nart Mitolojilerinin Kafkas Eski İnancına Yansıması

Kafkasya’da ortaya çıkan ilk uygarlık eski Çerkes boylarınca geliştirilmişti. O, Nart kültürü, inancı ve mitolojisiyle önem kazanmış, öne çıkmıştı. Önem kazanan ve öne çıkan; sözle başlamış, yerini yazıya bırakmıştı. Ve Çerkesler ilk büyük devrimini yazıyla başlatmışlardı. Çerkes yazısı Kafkas devrimiydi. Kafkasya’da söz, yerini yazıya bırakmıştı. Belki de bundan dolayı; “Söz uçar, yazı kalır” denilmişti...
 Kuzey Kafkasya, hem nice kavimlerin yaşadığı yer olması nedeniyle hem de sözlü anlatılar olan halk edebiyatı açısından hep özgün bir yapıya sahipti. Bu özgün yapıyla birlikte coğrafyada halk; kültürel, felsefi ve dinsel inançlarla sosyal bir yaşam geliştirmiş; hayvancılık yapmış, çapa tarımına geçmiş, ekip biçmişti. Seramik ve topraktan kaplar ile tunç ve bakırdan türlü araçlardan pek çok değerler geliştirmişti. Geliştirilen bu değerlerden yaşayanlar günümüze ulaştırıldı. Yaşamayanlar toprak altında kaldı.
Kafkas sosyal yaşamında günümüze ulaştırılan kültürel değerler içerisinde en zengin damar, sözlü halk edebiyatı şiiriyle buluşmuş olan Nart destanlarıdır. Onlar Çerkeslerin en eski sözleridir. İçerisinde çok zengin bir folklor; masal, mitos, inanç ve dans vardır. Başlangıcı en eski Kafkas inançlarından ve Kafkas yaşamından gelen ve doğadan kaynaklanan bilgilerdir. Nart destanları, sözlü halk anlatılarının geleneklerinden ve Çerkeslerin doğayı anlama ve kavrama bilgilerinden kaynaklanmıştı. Bunları ozanlar üretmişti.
Ozanlar; doğada gördüklerini, toplumda duyduklarını söze yansıtmış, övgü ile yergiyi halkla paylaşmış, bildiklerini onlardan esirgememişler. Böylelikle söz ya da öykü anlamında mitos kelimesinden mitoloji türetilmişti. Başlangıçta küçük ve kısa öyküler biçiminde şekillenen sözler giderek hayal kurarak ve hayallerin süslenmesi özelliğine bürünerek geliştirilmiş. Evrenin ve doğanın gizemli güçlerinin çözümlenemeyişi insanda, korku ve panik yaratmıştı. Bu korku ve panik karşısında kalan insan; kendine yönelen şiddetten zarar görmemek için bir yakarı -dua- ve söylem başlatmıştı. Bu mitolojinin doğmasını sağlamıştı. Doğasal gizemlerin bir düzen içerisinde algılanması, ustaca anlatılması insan düşüncesinde şiirsel söylemlerle şekillendi. İlk insan, doğaya ve doğadan kendisine yönelen şiddet ve kötülüğe karşı korunmak için onun çabası; bir kahramanı, bir mitosu ve mitolojiyi doğurmuştu. Antik Çağ insanında mitoloji böyle başlamıştı. Bu tüm dünya mitoslarında da böyleydi, Nart mitolojilerinde de.
Kafkas Nart mitolojilerinde o çağın insanı gök gürlemesi ve yıldırım çarpması karşısında kalınca, bu olay Yıldırım tanrısı Şıble’yi doğurmuştu. Yıldırımın verdiği zararı yok etmek için o çağın Nart insanı; bu olayı şu şekilde bir yakarı, bir dua zorunluluğu ile şiirsel anlatıma büründürmüştü;
"Wua Yela Yela halkımıza vurma
Yela Yela, yaşamımızı koru
Yela Yela armut suyumuzu (*)
serbestçe içir."
 İlk Çağ insanının düşüncesinde henüz doğruyla yanlış ayrılmamıştı. Dağda, ormanda dolaşan genç kız, durgun akan suya bakınca Apollon yüzüyle karşılaştığını hayal etti. Bu özlem ve hayali, şiirsel dizelerde mitolojiye şöyle yansıtmıştı:
 "Bak nasıl yükseliyor Proteus denizden
 Dinle yaşlı Tiriton borusunu çalıyor..."
   Bu şiirsel ifadede de anlatıldığı gibi, gerçek olmayan anlamlar ilk çağ mitolojisine ve insan düşüncesine yansıtılmıştı. Kâhinler, falcılar, büyücüler, rahipler insanın korkularının içerisine mitoloji kültürüyle girdi. İnsan kendisine yönelen doğasal şiddet ve korkuyu yok etmek için hep çözümler aradı. Çözüm üretmekte zorlanınca bu defa da o güçleri tanrılaştırdı. Tanrılaştırdığı güçleri kızdırınca, kendisine zarar geleceğine inandı. Zararı yok etmek için yarattığı tanrıların yanında yer aldı, tapınaklar yaptı, kurbanlar adadı. O denli ileri gitti ki insan, kendi hem cinsini kurban etti. Bütün dünya kültürlerinde, halk destanlarında ve dinlerde ortak bir özellik olarak ‘kurban kesme törenleri’ yer aldı. Kurban kesme seremonisinde Nart Destanlarında ve Sümerlere ait Gılgamış Destanında pek çok benzer özellikler vardır. Kafkas Nart Destanlarında Nart Seteney’in oğlu Nart Sosrukua yiğit biri olarak savaşçıların yanında yer alınca annesi ona kurban kesmiş, tanrıları davet etmişti. Davete çok sayıda Nart tanrısı katılmıştı. Nart Seteney sofrada yemek kalmadığını görünce:
"Sineklerin kurban kanına çökmesi gibi
   Soframa saldırıp her şeyi silip süpürdünüz..." demişti.
Sümer tanrıçası Nansuri de oğlu Gılgamış’ı koruması için en büyük tanrıya kurban kesmiş, tanrılara etin yetmediğini gören Nansuri de;
 "Aman aman! Tanrılar da sineklere benzemiş
Kurban kanının kokusunu duyarak
Hepsi gelivermiş..."
İnsan; kendine yönelen korku ve paniği ortadan kaldırmak için tanrılara kurbanlar sunuyordu. Böylelikle onların gazabından kurtulacağına inanıyordu. Yürütülen seremoniyi türlü biçimlerde sözlerle açıklıyordu. Bu şiirin, destanın ve ozanın mitoloji kültürü içerisinde yer almasını sağlıyordu.
 (*) Armut suyu: Tanrıların kutsal saydığı Nektar’dı.

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.