Image
2019 Temmuz

“Kültürü hissetmek, dili öğrenmekten geçer”

İstanbul seçimi haftasında Kars’tan gelen Belediye Eşbaşkanı Şevin Alaca ile buluştuk. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) ilk kez kazandığı belediyelerden biri Kars. Şevin Alaca da tam Kars’ın çokkültürlü yapısına benzer bir etnik kimlik taşıyor:

     İstanbul seçimi haftasında Kars’tan gelen Belediye Eşbaşkanı Şevin Alaca ile buluştuk. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) ilk kez kazandığı belediyelerden biri Kars. Şevin Alaca da tam Kars’ın çokkültürlü yapısına benzer bir etnik kimlik taşıyor: Babası Kürt, annesi Çerkes. Pek çok hedefleri var ama aynı zamanda başa çıkmak zorunda oldukları birçok da sorun... Kadınları, gençleri, sanatı konuştuk. Bu kadim kentte bir tiyatro salonunun dahi olmamasına da şaşırdık, kadınların hâlâ çeşmelerden su taşımasına da... Yine de tekrarladık: Cesaret bulaşıcıdır!

Gül Yılmaz-Erdoğan Yılmaz

-Sizi kutluyor, yeni görevinizde başarılar diliyoruz. Birkaç yıl önce Çerkes kimliklerimizle tanıştırılmıştık. Aile hikâyenizle başlayalım mı sohbete...

 -Öncelikle çok teşekkür ediyorum bu fırsatı verdiğiniz için. Ben aslında iki kimlikli biri olarak her iki kimliğimin de eşdeğerli ön plana çıkmasını istiyorum. Partimizin çok renkli, çokkültürlü, çok dilli yapısına uygun olarak ben de bu yanımla varım. Babam Kürt, annem Çerkes. Annemin babası Çeçen; Bulguç. Anneannem Oset; Tavtiyate sülalesinden. Aslında yıllar önce babam da annem de Sarıkamış’ta yaşamışlar ve o dönemde aileler arasında yakın ilişkiler olmuş, kirvelik vesilesiyle de bir şekilde bir bağ oluşmuş. Dedem Sarıkamış’ın Hamamlı, anneannem Bozat Köyü’nden. Şu an maalesef oralarda da pek Çerkes kalmadı, ülkenin çeşitli yerlerine göç etmişler. Anneannem Sarıkamış’ta doğmuş, büyümüş. Dedemlerse Kafkasya’dan küçük yaşta göç etmişler. Orada doğmuş, ardından buraya gelmiş ve daha sonra kendi anavatanlarına dönme ümidiyle Sarıkamış’a yerleşmişler. Aslında başka yerlere gitmeleri devlet tarafından yönlendirilmiş ancak her zaman içlerinde tekrar geri dönme umuduyla yaşadıkları için oraya yerleşmişler ama tabii ki bir daha dönememişler. Babamla da annem Sarıkamış’ta tanışmışlar. Sonrasında iki aile de Erzurum’a yerleşmiş. Ardından evlilik olmuş. Aslında Çerkesler dışarıya pek kız vermezler ama aile yapılarındaki benzerlik belki bunda etkili oldu; babam hep “Çerkes kızını bir istemede aldım” der ve kendisiyle övünürdü. Bu benim açımdan çok büyük bir zenginlikti. Evimizde iki dilin konuşulduğu bir ortam vardı. Babam kendi diline çok hâkimdi; konuşmanın haricinde yazma ve okuma anlamında da çok ilerideydi. Annem de kendi aile çevresinde kendi dilini konuşuyor. Ancak bir özeleştiri mi diyeyim, bir eksiklik mi; biz kardeşler her iki dili de öğrenemedik. Belki ortak dil olarak evde konuşulmadığı için... Her iki dilden de maalesef mahrum kaldık, bunun üzüntüsünü her zaman yaşıyorum.

G.Y. -Kafkasya’dan hangi dönemde gelmişler, sürgünle mi?

-1800’lü yıllarda gelmişler. O sürgünün tüm acısını ve yaşattığı anavatandan kopuşun yarasını hep içlerinde hissetmişler. Hep kitaplardan öğreniyoruz bunu, o dönemde yaşamadığımız için bilemiyoruz, bize anlatıldığı kadarıyla... İnsanların anavatanından sökülüp başka yerlerde yaşamlarını idame ettirmek zorunda kalmalarını bir şekilde anlamaya çalışsak da tabii ki tam anlamıyla olmuyor, bir yanımız hep eksik kalıyor. Aslında benim en büyük hayalim de en azından Osetya’ya gitmek. Annemin ailesinin olduğu toprakları görmeyi çok istiyorum çünkü anneannemin hâlâ Osetya’da akrabaları var. Annemin kuzenleri daha önce birkaç kez gidip oradaki akrabaları buldular. İstanbul’da yaşadığım dönemde de Alan Vakfı’nın etkinliklerine katılmaya, Çerkes kültürünü daha yakından öğrenip tanımaya gayret ediyordum. Benim için kendi kültürüme yakınlaşma adına çok önemliydi. O kültürü öğrenmek, yaşamak, tam anlamıyla hissetmek demek, dili konuşmaktan geçiyor, o dili konuşmayınca da belki en büyük eksikliği hissediyoruz.

G.Y. -Evde Çerkes âdetleri uygulanır mıydı?

-Çerkes âdetlerini az çok biliyorum. Her şeyden önce Çerkeslerde büyüklere saygı çok önemli, onlara tabii ki tanık oldum. Biraz da katı kurallar vardı... Çerkes müziği evimizde çok sık dinlenirdi. Babam anneme sürekli, kasetler, plaklar; özellikle Çerkes kültürüyle ilgili kitaplar getirirdi. Evimizde annem akordeon ile Çerkes ezgileri çalardı bize. Çerkes yemekleri yapılırdı. Hâlâ da annem elinden geldiğince yapıyor; velibah, gabın, fıççın. Elimizden geldiği kadar yaşatmaya çalışıyoruz.

E.Y. -Benzer şekilde bir arkadaşımızın halası Diyarbakır’da evlenmiş, kendisiyle tanıştık. Hatta daha sonra bir arkadaşının da yine Diyarbakır’dan evlenmesine vesile olmuş. Kürtçeyi çok iyi öğrenmiş ve ailenin yöneticisi haline gelmiş. Öyle bir durum söz konusu oldu mu annenizde de?

 -Annem babamla ilk evlendiğinde yabancı bir gelin olmasından dolayı bir önyargı oluşmuş çünkü biliyorsunuz Kürtlerde akraba evliliği çok yoğun ama Çerkeslerde tam tersi, 7 göbek sayılıyor. Ancak sonrasında annemi çok sevdiler, benimsediler. Şu an babam hayatta değil ama annemi babamın yerine koydular, çok değer veriyorlar. Annem de aynı şekilde akrabalarını çok güzel kucakladı, onlarla çok yakın ilişkiler kurdu. Bu anlamda evet, annem de evin hanımağası diyebiliriz (gülüyor).

G.Y. -Babanız Kürtçenin hangi diyalektini konuşuyordu?

 -Kurmançi, hem konuşuyor hem yazıyordu. Avukattı babam, yıllarca Kars’ta avukatlık yaptı. İnsan Hakları Derneği yöneticiliği, Kars Baro Başkanlığı yaptı. HDP’nin kuruluşundan itibaren içinde yer aldı. Hep insan hakları mücadelesi verdi. Şimdi bayrağı ben devraldım.

G.Y. -Evet, Kars’ta doğduğunuzu ama son yıllarda İstanbul’da yaşadığınızı biliyoruz. Kars Belediyesi’ndeki görevinize adaylığınız nasıl gelişti?

 -İlkokulu Kars’ta bitirdim, sonrasında Erzurum’a yerleştik. 2003 yılında babamı kaybettikten sonra da İstanbul’a yerleştik. Ataşehir ilçe örgütünde parti çalışmalarına başladım, ilçe yöneticiliği yaptım. 31 Mart seçim süreci başladığında da, Kars aslında babamın bana bıraktığı bir mirastı, onun referansıyla Kars il örgütü tarafından aday gösterildim. Genel merkezden de değerlendirdiler ve bu görevi verdiler; onur duydum, gurur duydum. Elimden geldiğince mücadeleye katkı sunmaya çalışıyorum.

G.Y. -Eşbaşkan Ayhan Bilgen ile birlikte çalışıyorsunuz...

 -Evet, ilk duyduğumda Ayhan Bilgen gibi biriyle çalışmak benim için hem heyecan verici, mutluluk verici hem de aynı zamanda korkutucuydu da. Siyasette bu kadar dominant, birikimli, donanımlı, Türkiye siyasetine yön veren bir insanla çalışacak olmak beni ilk başta tedirgin etti ama bana fazlasıyla yardımcı oldu. Eşbaşkanlık biliyorsunuz bizim partimizin uyguladığı bir sistem ve yeni bir uygulama, Kars’ta mesela ilk defa belediye kazanıldı ve eşbaşkanlık da dolayısıyla ilk defa uygulanmaya başladı. İnsanların kafasında birtakım şeyler henüz tam oturmadı. Ben her ne kadar bunun için çalışsam da, kadın temsiliyetini ön plana çıkarmaya çalışsam da yanımda, birlikte görev yaptığım eşbaşkanın da bana destek olması çok önemli. Ayhan Bey’e sizlerin vasıtasıyla da teşekkür ediyorum, bu konuda benim önümü açıcı, beni itekleyici güç oldu.

G.Y. -Parti yönetimindeki eşbaşkanlık kurumunu biliyoruz, okurlar da biliyordur ama yerel yönetimlerde, belediyede uygulanışı nasıl?

 -Tabii bizim parti içtüzüğümüze göre eşbaşkanlık var. Resmiyette maalesef bir kişi resmi başkan, bir kişi de başkan yardımcısı pozisyonunda görev alıyor, başkan olmadığı zaman başkanvekili olarak görev yapıyor. Biz belediyeyle ilgili bütün kararlarda ortaklaşıyoruz. Diğer başkan yardımcılarımızla da görev dağılımı yaptık. Birimlerimizi paylaştırdık; ama her iki eşbaşkan, bütün birimlerden sorumlu olarak çalışıyoruz. Bütün karar mekanizmalarında ikimiz ortaklaşa karar veriyoruz. Eşbaşkanlığı sadece kadın ve erkeğin iktidarı paylaşımı olarak görmüyoruz. Aslında o karar süreçlerinde kadın iradesinin, kadının renginin de temsil edilmesi açısından baktığımız için de anlamı çok önemli. Kars’ta bir ilk oldu ama ben inanıyorum ki zamanla daha da oturacak bu yönetim şekli. Kadınlar açısından da heyecan verici. Kadınlar daha ilgiyle karşılıyor; çünkü Kars’ta kadınlar bırakın oradaki yönetimde söz ve karar sahibi olmayı, sorunlarını dahi anlatmak için belediyeye gitmiyorlardı. Ama şimdi geldiklerinde bir kadın eşbaşkanla muhatap oluyorlar, sorunlarını daha rahat dile getirebiliyorlar. Kadın sorunlarına çözümler oluşturabilecek birimler oluşturuluyor. Kars Belediyesi’nde bir kadın birimimiz var, onun üzerinden önümüzdeki günlerde bir kadın çalıştayı düzenleyeceğiz. Geçen hafta bu çalıştayımızın hazırlık toplantısını yaptık. Kars’taki bütün kamu kurumlarından, STK’lardan, siyasi partilerden katılımlar oldu. “Kars’ta kadınların sorunları nelerdir, yerel yönetimler bu çözümün neresindedir”, bunu hep beraber tartışıp çözümü de hep beraber geliştirmek adına yapılacak çalıştayın ön toplantısıydı bu. Kadınların sorunları çok fazla. Bizler, HDP’nin içerisinde haklar, özgürlükler adına mücadeleler veriyoruz ama aynı zamanda kadın hakları için de bir mücadele veriyoruz. Ben inanıyorum ki mutlaka başaracağız ve eşbaşkanlık sistemi kadınların önünü daha da açıcı olacak.

G.Y. -Pek çok şehirde de başarılı oldu zaten...

 -Başarılı oldu, evet. 2014 seçiminde ilk defa eşbaşkanlık sistemi uygulanmaya başladı belediyelerde, önemli bir adımdı. En azından toplumun o biçtiği kadın rolünden sıyrılıp gerçekten yönetimlerde görev almak adına önemliydi. Daha sonra kayyumlarla gasp edildi irademiz ama o altyapının düzeninin oluşturulması için önemli bir adımdı, bundan sonrası için de daha iyi olacağını düşünüyorum.

G.Y. -Belki kadınların ekonomiye ortaklaşa katkıda bulunabilmesi de sorunların bir kısmını çözecektir...

 -Evet, Kars’ta kadınlar maalesef hayatın içinde yoklar, hele ekonomik hayatın içinde daha az varlar. Kars’ta genel anlamda baktığınızda çok fazla işsizlik var, çok göç veren bir şehir, dolayısıyla var olan iş imkânlarından da hep erkekler yararlanıyor. Belediye olarak kadın istihdamının önünü açıcı çalışmalar yapmak istiyoruz. Aslında Kars’ta buna yönelik çok ciddi bir potansiyel var. Kars’ın yöresel ürünleri mevcut ve gerçekten ilgiyle karşılanıyor, çok yoğun talep görüyor. Özellikle kadınların yöneteceği, çalışacağı bir kooperatifle ekonomik özgürlüklerini kazanmalarına yardımcı olmak istiyoruz. Kendi ayaklarının üzerinde durmalarını istiyoruz çünkü kadın ekonomik özgürlüğünü kazanmadığı sürece özgür olamıyor, maalesef şiddete de maruz kalıyor ve bunların hiçbirini dile getiremiyor. O yüzden aslında en önemli sorun kadınların istihdam edilmesi, istihdamının önünü açılması, ilk planda bunun üzerine yoğunlaşmak istiyoruz. Kadınlara yönelik meslek edindirme kurslarını eylül ayıyla birlikte başlatacağız. Bunu merkezde değil de mahallelerde yapacağız; çünkü kadınların gelmesi o kadar kolay olmuyor, ekonomi de kötü olunca onu karşılamak artı bir yük getiriyor. Dolayısıyla biz bu hizmeti mahallelere, kadınlara götürmek istiyoruz. Bu kursları Milli Eğitim’le birlikte yaptığımızda, en azından oradan alacakları sertifikalarla kolay iş bulmaları mümkün olacak. Mahallelerde oluşturacağımız küçük dersliklerle kadınlara okuma yazma öğretebiliriz. Yine ekonomik nedenlerle eğitimleri yarım kalan kız çocuklarımızın tamamlamalarına yardımcı olmak adına birtakım çalışmalar düşünüyoruz. Ancak bunların hepsi bir süreç içinde gerçekleşecek çünkü Kars Belediyesi de ekonomik anlamda ciddi bir krizle boğuşmakta. Şu an belediyenin bütün hesapları blokeli, hacizli. Ekipman olarak bir kısmı ya arızalı ya da hacizli. Basından takip etmişsinizdir, koltuklarımız bile hacizde. Dolayısıyla öncelikle bunlar için oluşturacağımız bir kaynak gerekiyor, bunun arayışı içindeyiz. Bu kaynağı yakaladığımız anda da pozitif ayrımcılıkla kadın çalışmalarında icraata geçeceğiz.

G.Y. -Son dönemin en can alıcı konularından biri de beslenme, temiz gıdaya ulaşabilme sorunu. Kars bu açıdan çok kıymetli bir yer. Bölgenin özel bir yemek kültürü ve ekolojik yapısı var. Bu özelliğinin korunarak geliştirilmesi ve tanıtılması konusunda da yapılacak çok iş var mutlaka...

 -Kars’ta süt ve süt ürünleri imalatı yapan bir firmayla görüşmelerimiz devam ediyor ve büyük ölçüde tamamlandı. O firma gerekli desteği sunacak çünkü bizim şu an öyle bir tesis kurma imkânımız yok. Ancak pazarlaması belediye etiketiyle ve belediye üzerinden yapılacak. Bununla Kars’ın kaşar, gravyer peyniri, tereyağı, sonraki aşamalarda balı, kaz eti; bunların hepsinin sağlıklı bir şekilde imalatı yapılıp belediyenin etiketiyle büyük şehirlerde de satışa sunmak, böylece hem insanların daha doğal ürünlerle beslenmesini hem de belediyemize katkı sağlamak hedefimiz ve en kısa sürede hayata geçecek. Kars’ta aslında hayvancılık, tarım ana geçim kaynağı ama bir sucuk markası yok. Hayvan pazarı Kars ekonomisinin kalbidir ama şu anda dışarıdan et ithal eder duruma geldik. Teşviklerle, yatırımlarla hayvancılığı, tarımı teşvik edersek hem insanlar sağlıklı ve doğal ürünlere kavuşmuş olacak hem de bölge ekonomisi canlanacağı için işsizliğe de bir nebze olsun çare bulunmuş olacak.

E.Y. -Üretilen ürünlerin patentinin alınması da çok önemli...

 -Evet.

G.Y. -Kars pek çok kültürün zenginliğini taşımış bugüne ama aynı zamanda ihmal de edilmiş. Bizim göremediğimiz, sizin yaptığınız çalışmalarla tespit ettiğiniz, ele alınması gereken öncelikler neler?

-Son beş yıllık dönem boyunca Kars daha çok yıpratılmış, asgari belediye hizmetleri dahi yerine getirilmemiş. Seçim çalışmalarına başladığımızda, eşbaşkanlık sistemiyle de seçimlere girdiğimiz için özellikle kadınlara projelerimizi anlatalım, kadınları dinleyelim diye yola çıktık ancak sonra gördük ki Kars’ta insanlar bu projelerle ilgilenmiyorlar. Kars’ın beklentilerini küçültmüşler, vizyonunu tamamen yok etmişler. İnsanlara gittiğimizde belediyeden tek beklentileri çöplerinin toplanması, yollarının yapılması ve musluklarından temiz su akması...

G.Y. -Bu zaten olması gereken...

 -Olması gereken; asgari belediye hizmeti. Bunu çok üzülerek söylüyorum ki biz 2019 yılında yol ve çöp üzerinden bir seçim kampanyası yürütmek zorunda kaldık. Bizler için bir utanç kaynağı ama maalesef Kars bu halde bırakılmış. Sadece son beş yıl değil, daha da geriye gitmek gerek bu anlamda. Kars çokkültürlülüğüyle, farklı inançlarıyla çok zengin bir kentmiş. Kürtler, Terekemeler, Azeriler, Ermeniler, Malakanlar... Seçim dönemlerinde bu yönü araştırılarak siyaset yapılmış. Kars’ta yaşayan halklar arasında normalde bir ayrışma yok. Hep birlikte mutlular, komşuluk ilişkileri var, evlilikler yapıyorlar, birbirlerinin cenazesine gidiyorlar. Ama özellikle seçim dönemlerinde iktidarlar kendilerini bunlar üzerinden var ettikleri için ayrıştırarak bir seçim stratejisi izliyorlar. Kars’ta bu anlamda bir ilki başardık; birtakım önyargıları kırdık. Seçimde daha önce başka partilere oy vermiş insanlar ilk defa bizden yana iradelerini kullandılar ve HDP’yi bir umut olarak gördüler. Hâlâ da dile getiriyorlar; Kars’ın hak ettiği kent görünümüne kavuşacağı beklentisi içindeler. Kars yavaş yavaş vizyonunu geri kazanmaya başladı; umudunu, beklentisini yükseltmeye başladı. Ciddi bir altyapı sorunu var Kars’ta, çok kısa vadede de çözülecek gibi görünmüyor. Çarpık bir mimari var.

 G.Y. -Halbuki çok ciddi bir miras almış...

 -Çok özel bir mimarisi var, özel bir kent, hikâyesi olan bir kent. İnsanların merak ederek gittiği bir kent.

G.Y. -Görmeden üzerine şiirler yazılan bir kent...

-Baltık mimarisinin çok güzel eserlerinin yer aldığı bir kent. Ama maalesef o binalar harap edilmiş. Görünce insanın içi acıyor.

G.Y. -Turizmde son yıllarda bir patlama oldu aslında...

 -Doğu Ekspresi’yle... Sosyal medyayla öne çıktı. Maalesef bütün bu zenginliklerine, bir cevher gibi olmasına rağmen arka planda kalmış. Yoğun bir turizm potansiyeli başladı Kars’ta, özellikle kış turizmiyle daha çok ilgi görüyor. Ama biz belediye olarak kente gelen turistin daha çok kalmasını sağlamak adına birtakım çalışmalar yapmak istiyoruz çünkü Doğu Ekspresi’yle geliyorlar, Kars’ta bir-iki gece kalıp, belli birkaç yeri görüp dönüyorlar. Ancak biz daha uzun kalmalarını ve görülmeye değer birçok yer olduğunu biliyoruz, buraları da görme imkânı yaratırsak hem kış turizmi hem de yazın bir canlılık olacağını düşünüyoruz. Kars’ın merkezinde çok güzel tarihi yerler var, tarihi binalar, kiliseler var. Kars’ın ilçelerinde de, Digor’da da Kağızman’da da yine kiliseler var. Ani harabeleri bildiğiniz gibi dünya çapında. Bunların ön plana çıkarılması gerekiyor. Hem Kars’ın bir kent olarak kimliğinin ön plana çıkarılması adına hem de orada yaşayan insanlara iş imkânı sağlama adına, bölgedeki ekonomiyi canlandırma adına önemli. Bunun için belediyemizde proje masası oluşturduk ve çeşitli AB projeleriyle, hibelerle, teşviklerle bu projelerimizi hayata geçirmek istiyoruz. Kars’ta yine önemli sorunlardan bir tanesi içme suyu. 2019 yılındayız ve hâlâ insanlar su taşıyor evlerine.

G.Y. -Aslında suyun zengin olduğu bir yer...

 -Evet, zengin; su kaynakları var ama maalesef bunlar halka ulaşmıyor, gerekli yatırımlar yapılmamış. Biz adım adım bunların hepsini gerçekleştirmek istiyoruz. Tabii ki ilk beş yıllık süreçte hepsinin olması mümkün değil, hele böyle bir ekonomik darboğazın içindeyken. Hareket alanımız çok kısıtlı çünkü; ne tarafa dönsek bir engelle karşılaşıyoruz ama biz zaten şuna inanıyoruz; ilk beş yılda Kars halkına layık bir hizmeti gerçekleştirebilirsek bir daha belediyeyi bırakmayacağız ve sonraki dönemlerde de büyük projelerimizi gerçekleştireceğiz. Önümüzde kısa, orta ve uzun vadeli projelerimiz var, böyle bir planlamayla gidersek Kars’ı hak ettiği o kent görünümüne kavuşturacağız. Yine o kent yaşamının, kent kültürünün de tabii ki yine Kars’ta yerleştirilmesi gerekiyor.

 G.Y. -Kadına şiddet, erken evlilik, çocuk evliliği var mı Kars’ta?

-Maalesef var. Geçen gün çalıştayımızın ilk toplantısında da bunu konuştuk. Bir kadın merkezi planlaması var, bu merkez üzerinden kadınlara hem psikolojik hem hukuki destek sunarak, sorunlarını sadece dinlemek değil onları çözüme ulaştırmak, mahallelere çözüm odaklı gitmek istiyoruz. Aslında kadınlar kolay kolay anlatmıyor, psikoloğa git dediğimizde gitmiyor ya da adliyeye gidip suç duyurusunda bulunmuyorlar. Belediye biraz daha güven duyulan bir kurum; biz mahalleye gidip kadınları dinlediğimizde onların da belediyeye gelerek psikolojik ve hukuki destek almayı kabul edeceklerine inanıyoruz. Kadınlar şiddet gördüklerinde dile getirmedikleri gibi getirdiklerinde sığınabilecekleri bir yer yok, sonuç alamıyorlar. Hukuk sistemindeki cezasızlık da kadına yönelik şiddeti teşvik edici nitelikte.

G.Y. -Kars’ta nüfus dağılımı nasıl, azınlıklar hâlâ var mı?

 -Çok fazla yok diyebilirim, ağırlıklı Kürt nüfusu var. Azeri, Terekeme nüfusu var. Çerkesler bile çok az kaldı. Bir dönem Malakanlar Kars’ta yaşıyorlardı, onlar da tamamen gittiler, Kars’ta bir-iki aile var bildiğim kadarıyla. Onlar da bir dönem inançlarıyla Rus sürgünü arasında bir tercih yapmak durumunda kalmışlar ve sürgünü tercih etmişler. Ülke genelinde azınlıklara bakış açısı sorunlu olduğu için, 6-7 Eylül olayları gibi maalesef üzücü durumların yaşanması tekrar geri dönüşü hızlandırdı. Ancak bu toprakların zenginliği, üzerinde yaşayan halkların çeşitliliğiyledir, bizim için bir avantajdır ama maalesef tektipleşme üzerine gittiğimiz için bütün kültürleri, inançları yok sayıyoruz, görmüyoruz.

 E.Y. -Kars’ta tüm halklar kendi kimliklerini rahatça ifade edebiliyorlar mı?

 -Yerelde böyle bir sorun yok. Kürtler, Azeriler kendi kültürleri, dilleriyle var, Terekemeler aynı şekilde. Halk arasında aslında bir sıkıntı yok. Ama Türkiye’de iktidarlar, yönetimler bu ayrışmayı yaratıyorlar, bunun etkisiyle halk arasında da belli dönemlerde Ermenilere, Alevilere, Kürtlere yönelik, iktidarların kaşımasıyla birlikte sorunlar olabiliyor. Ülke yönetimindeki dil çok önemli, birleştirici bir dil kullandığınızda tabanda halk buna çok kolay uyum sağlıyor, karşılık veriyor ama eğer iktidar ayrıştırıcı bir siyaset yapıyorsa ister istemez bu halka da tabana da yansıyor.

G.Y. -Peki, kent müzesi var mı Kars’ın?

-Var ama Kars’taki çok değerli eserler bir müzeyle sınırlı tutulmuş. O güzel yapıların içinde Rus binaları çok iyi değerlendirilebilir. Kars’ta kültür sanat adına da hiçbir şey yok. Bir tiyatro salonu yok, sadece bir tane şehir sineması var. Konserlerin düzenlenebileceği, oyunların sergilenebileceği mekânlar yok. Geçmişte baktığınızda Kars operanın, balenin sergilendiği yerken bugün maalesef bir sahnesi bile yok. Önümüzdeki hafta, Tabyalar olarak adlandırılan bölgede bir festivalimiz olacak. Sanat, kültür ve doğa festivali; birincisini düzenleyeceğiz. Burada sanatçılar yer alacak; Kars’ın yöresel ürünlerinin sergilendiği ve satışa sunulduğu stantlarımız olacak. Kadınların evde yaptıkları el emeği ürünlerini sergileyecekleri, kendilerine az da olsa ekonomik gelir sağlayacak stantlar olacak, stantlarda da kadınlara pozitif ayrımcılık yapacağız. Kars için farklı bir etkinlik olacak, çünkü Kars’ta yıllardır sosyal hayat yok edilmiş, minimize edilmiş. İnsanların rahatça gidecekleri, keyifli vakitler geçirecekleri yerler yok, kültür sanat faaliyetleri yok. Gençlerin spor yapabilecekleri yerler yok, zamanlarını kahvelerde geçiriyorlar.

E.Y. -Ya da kenti terk ediyorlar...

-Evet, çünkü yapılacak hiçbir şey yok. Kars’ta “Masal Park” olarak adlandırılan bir park var, daha önce kiraya verilmişti, biz bu dönem o parkı geri aldık, kira sözleşmesini feshettik ve ramazan etkinlikleri düzenledik. İftar yemeklerimizi her gün bir esnafımız üstlendi ve o dayanışma ve birlikteliği de hayata geçirdik. Kafkas Üniversitesi’nden gençler iftar çadırında iftarlarını yaptılar. Sonrasında yöresel sanatçılar, âşıklar, dengbejler, Kars’ın o kültürel çeşitliliğiyle ramazan etkinliklerinde yer aldı. Ve Kars halkı yaza merhaba dedi, açık havada o hazzı yaşadı. Bir arada olmayı, dayanışma duygusunu yaşadı. Zaten yaz mevsimi çok kısa Kars’ta, böyle yerler de olmayınca insanlar evlere kapanıyor. Ekim ayında Marmaris Film Festivali’yle eşzamanlı bir film festivali olacak, hazırlıkları yapılıyor; o da ayrı bir heyecan getirecek diye düşünüyoruz. Kars’ın mozaiğine uygun filmlerle Kars halkının karşısına çıkacağız belediye olarak.

 -Bu yoğun çalışma temponuzda bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyor, kolaylıklar diliyoruz.

 -Ben çok teşekkür ederim.